Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

“Bir kadın olarak utanıyorum!.”

Bir kadın olarak boşanma sürecinde annelerin çocuklarına yaşattıklarını gördükçe utanıyorum.
Elbette, babalar da masum değil bu süreçte.
Ama eşlerin arasında her ne olursa olsun, çocuklara bu travmaları yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
Önceki gün izledik, mahkeme kararıyla evden zorla alınan çocukların kameralardaki görüntülerini.
Gözyaşları içinde de olsa bunu yayınlamak da bir gazetecilik başarısı değil.
Bir annenin sanki 'Yayındayız' deyince akmaya başlayan gözyaşları da, evinde mahkeme kararının uygulandığı anda bekleyen TV kameraları yetmezmiş gibi bir de yakınlarının sakinleştirmeye çalışacağına, ellerinde cep telefonlarıyla bu anı görüntülemesi de korkunç.
Ve bütün bunların sonunda sanki tek suçlu babaymış gibi, çocukları dolduruşa getirmek de, babanın bu krizi daha iyi şekilde yönetememesi de hepsi birbirinden üzücü.
Görevli pedagogun "Yetkimiz yok, karar uygulanacak" demesi de bardağı taşıran son damla.
Bütün bunları izledikçe, insan ister istemez, herkes çocuk sahibi olmamalı diye düşünüyor.
Ve bütün bunların çocukların velayetini paylaşamamak değil de, sadece paylaşılamayan para ve mal mülk için olduğunu düşününce boşanmayı bu hale getiren kadınlara da kızmamak elde değil.
"Kazandığı paranın, her şeyinin yarısı benim" diye televizyon kameralarına haykırmadan önce çocuklarını düşünmedikleri yetmezmiş gibi, en çok da onları bu duruma malzeme yaptıkları için...
Elbette, baba çocuklarına bakacak ama sadece 6-7 yıl evli kaldığı eşine hayat boyu bakmak zorunda mı?
Hayat boyu çalışıp kazandığı parayı vermek zorunda mı?
Hem boşanmak isteyip hem de hayatınızdan çıkarmak istediğiniz kişinin tüm servetine göz dikmek biraz açgözlülük olmuyor mu?
Ve bütün bunlar çocukların travmayla büyümesine değiyor olabilir mi hiç?
Özellikle de çocuklar geleceklerini en çok etkileyen 3-6 yaşlarındaysa.
Yazık çok yazık!

***
Hayır!. Yazının başlığına bakıp şaşırmayın. Yanlışlık yaptığımı düşünmeyin. Çünkü bu okuduğunuz satırları yazan ben değilim.
Bir kadın yazdı.
Her satırının altına, hatta fazlasıyla imzamı attığım bir kadın!.
Son zamanlarda en merakla ve heyecanla okuduğum genç yazarların başında gelen bir kadın..
Çağdaş Ertuna!. Milliyet Yazarı..
Bu ülkede en güçlü, en deneyimli yazarları bile sosyal medya yönetir, hemen herkes o sosyal medya linççilerine göre fikir yürütüp, kalem oynatırken, son günlerin en tartışmalı "Kadın/ Erkek" konusuna Sevgili Çağdaş, hem de bir "Kadın" olarak öyle yürekle, öyle tarafsız, öyle sağlam daldı ki, benim ayrı bir yazı yazmama gerek kalmadı.
"Onun yazması ve benim altına imza atmam, benim bu köşede tek başıma yazmamdan daha etkili, daha vurgulu olacak, okuyanı daha doğru ve sağlıklı düşünmeye yönlendirecek" diye düşündüm.
Aynen aldım ve köşeme koydum.
Bir kadının, üç kuruş daha fazla nafaka almak için nasıl bir medya ve sosyal medya tezgahı kurduğunu çok iyi anlatmış Çağdaş!.
Bir yandan da Osmanlı Tokadı gibi bir "Gazetecilik Dersi" vermiş..
Eline, yüreğine sağlık!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA