Pazartesi günü, Orhan Gencebay'ın Ferdi Tayfur'un cenazesinde arabesk tartışmasıyla ilgili olarak söylediği şu sözler üzerine "Hiçbir şey anlamadık Orhan Baba" diye yazmıştım:
"Biliyor musunuz ki 1930'larda Türk Sanat Müziği denen müziğe Bizans artığı deyip bırakmışlar? 1930'larda Türkiye'de Türk radyosunda, Türk müziği yasaklanıyor. Ama orada beni yönlendiren en büyük insan, süper bir insan var. Beni yönlendiren odur. Mustafa Kemal Atatürk'üm, Mustafa Kemal Atatürk'ümüz."
Yazı üzerine Orhan Bey'le uzun bir telefon konuşması yaptık. Sözlerinin arkasında olduğunu, Türk müziğini yasaklayanın Atatürk değil bazı bürokratlar, entelektüeller olduğunu söyledi.
Türk müziğinin "Şarklı" bulunup yasaklanmasının, tek parti iktidarının harf ve kıyafet inkılabı gibi "Garplılaşma" hamleleriyle uyumlu olduğunu hatırlatıp, "Eğer değilse bile Atatürk'e rağmen böyle bir yasağın uygulanması mümkün mü?" diye sordum.
"Mümkün. Bu yasağı Atatürk'e rağmen getiren bir ekiptir. Mesela Ziya Gökalp. Bu yasak onun yoğun çabalarıyla çıkmıştır" diye cevap verdi.
Gencebay, "Radyoda Türk müziği çalınması yasağını kaldıran Atatürk'tür" diye de ekledi.
Orhan Bey'in bahsettiği olayı Murat Bardakçı şöyle anlatıyor:
"1934 yılında Atatürk'ün Meclis'i açış konuşmasında musikiden bahsetmesinden hemen sonra yasak gelir, sekiz ay devam eder ve bu müddet zarfında radyolarda alaturkanın icrası yasaklanır. Ancak bu yasak resmi şekilde değil, bir bakanın sözlü talimatıyla konmuş ve daha sonra bizzat Atatürk'ün emriyle kaldırılmıştır."
Ne var ki Türk müziğine getirilen yasak radyo ile sınırlı değil. 1926'dan Demirel'in 1976'da Türk Müziği konservatuvarını açmasıyla son bulan 50 yıllık yasak da var. Ve asıl mesele de bu; Türk musikisinin gelişimine zorunlu bir ara verilmesi.
Gencebay bu yasak için de "Neler çektik" diyor. Sorumlu olarak da yetkin olmadıkları hâlde elit sayılan hâkim müzik otoritelerini gösteriyor. Ancak Atatürk'ün Türk müziği yasağında herhangi bir dahli olmadığını ısrarla savunuyor.
Gencebay'ın, 1926'daki bu ilk yasağın, Atatürk'ün bir alaturka musiki konserinden sonra söylediği, "Burada icra edilen musiki, yüz ağartıcı olmaktan uzaktır" sözleri üzerine uygulamaya konulduğunu söyleyen Bardakçı'ya da itirazı var:
"Atatürk orada alaturka müziği değil kötü icrayı eleştirmiştir. Kusura bakmayın ama bu işi bilmeyenler konuşmasın. Bardakçı da her şeyi bilemez. Örneğin, Murat 'Sazı 17. asırda İranlılar buldu' diyordu. Kendisine 4000 yıl önce Hititlerin saz çaldığının delillerini gösterdim, çok şaşırdı."
Halkın bağrına bastığı, Türk müziğine büyük katkıları olduğu hâlde bir dönem TRT'de yasaklı olan bir duayenin müzik bilgisini sorgulamak benim haddime değil. Ancak bu tartışmada Gencebay'ın verdiği değerli ayrıntılar, Bardakçı'nın anlattığı tarihi boşa çıkartmıyor.
Neticede Türkiye'de Türk müziğine 50 yıllık yasağı(!) ülkeyi işgal eden Hititler getirmedi ya.
***
YPG'NİN Mİ TÜRKİYE'NİN Mİ VEKİLİSİNİZ?
Meclis'te grubu bulunan partileri ziyaret eden DEM heyetindeki Sırrı Sürreyya Önder, eşbaşkanları Tülay Hatimoğulları'nın Diyarbakır'daki bir mitingde sarf ettiği "Ya barışı inşa edeceğiz ya da her yer Gazze olacak" sözlerinin çarpıtıldığını söyledi.
Hatimoğulları da sözlerinin çarpıtıldığını, anlamından uzaklaştırıldığını, tehdit etmediğini, deneyimlerini paylaştığını söyledi.
Önder, "Kimse bu tarz yaklaşımları bağlamından koparıp üzerinde tepinmesin. Ricamız budur" diyor.
Eyvallah da Sırrı Bey... Kimsenin zaten böyle bir derdi yok. Ülkede yıllar sonra, Türk milliyetçiliğinin sembol partisi önyargılarını bir kenara koymuş. Halkın büyük çoğunluğu da "Herhalde vardır bir bildikleri" diyerek olan biteni izliyor.
Böyle bir ortamda itidal telkin edeceğiniz kimseler olsa olsa arkadaşlarınızdır.
Tüm tartışmalardan sonra Hatimoğulları'nın dün partinizin grup toplantısında yaptığı şu konuşmanın çarpıtılmaya ihtiyacı mı var:
"Tişrin ve Karakozak Köprüsü'nde yaşanan saldırılara karşın Suruç ve Nusaybin'de halk, Rojava'ya yapılan saldırıları kendi başlarına yapılmış gibi görüyor ve buna karşı direniyor. Rojava'ya sahip çıkıyorlar. Unutmayın, Rojava'da savaş, Türkiye'de barış olamaz!"
Barışı bile bir tehdit unsuru olarak kullanmaya alışanlar için kolay değil ama tahminen ne zaman Türkiye'ye içeriden bir aktör gibi seslenmeye başlarsınız?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Melih Altınok | Orhan Baba'nın cevabı