Bu endişe, muhalefeti sahici siyaset üretmekten alıkoyuyor. Risk almaktan, ezberleri bozmaktan geri bırakıyor. Sorunlara alternatif çözüm önerileri üretemeyince de ülkeyi yönetebilir algısı oluşmuyor. Son dönemde muhalefetin önünde kendini ispat edeceği iki test alanı vardı. İlk test; yeni Suriye'nin geleceğine ilişkin, iktidara da kendince yol gösterecek, Türkiye'nin uluslararası toplumda elini güçlendirecek, Suriye halkına yararı olacak politika öneri setleri ortaya koymakla ilgiliydi.
CHP'nin öncülük ettiği muhalefet meseleye böyle yaklaşmadı. "Mülteciler hâlâ ne diye ülkemizde duruyor" diyerek sığınmacı karşıtlığına yaptıkları yatırımın heba olacağı paniğine düştüler. En son konuşulacak meseleyi ilk başa yerleştirdiler. Suriye halkının rejimi devirmesine burun kıvırdılar. Türkiye'nin Suriye'de büyük zorluklarla oluşturduğu kapasiteyi önemsizleştirecek konu başlıkları bulmaya çalıştılar. Böyle bir siyaset tarzına bakan seçmen, "Muhalefet seçimleri kazansaymış bu jeopolitik gerilimde ülkemizin güvenlik ve istikrarını sağlayamazmış" diye düşündü. Hatta muhalefete oy veren seçmenin önemli bir kısmının da bu düşüncede olduğu, yapılan kamuoyu araştırmaları ile tespit edildi.
İkinci önemli test alanı, "terörsüz Türkiye" hedefi için Cumhur İttifakı'nın başlattığı yeni siyasi yaklaşıma muhalefetin nasıl cevap üreteceğiydi. Bu konuda da CHP gel-git yaşıyor. Suriye'nin kuzeyinde, PYD/ PKK terör örgütünün bir an önce tasfiyesi için ne önerdiğini ortaya koyamıyor. Terör örgütlerinin koruyucu ve kollayıcılarına sesini yükseltmiyor. Hatta, DEM Parti ile iki seçimdir derinleştirdikleri ilişkinin zarar göreceği endişesini yaşıyor. "Ya DEM'in bize muhtaçlığı ortadan kalkarsa" diyerek nerde duracağını kestiremiyor. Eli ayağına dolaşıyor. "Bu süreç nasıl olsa iktidara zarar verecek bir yöne evrilir" mantalitesi ile hareket ediyor.
Seçmen bu kritik dönemlerde iktidarla muhalefeti yakından takip eder. Karşılaştırır. Kimin ne yaptığına, ne söylediğine bakar. Bundan dolayı son dönemde AK Parti ve Erdoğan'ın seçmen desteği tekrar yükselişe geçerken, muhalefetin desteği düşüş eğiliminde. Toplum, "Erdoğan yine haklı çıktı" diye düşündüğünde, görev onayını yükseltiyor. Ekonomi başta olmak üzere bazı konularda eleştirse de, "Sanki muhalefet iktidarda olsa daha mı iyi olacak" diye düşünüyor. "Var olan sorunları yine Erdoğan ve partisi çözer" diyerek, mesafesini yeniden ayarlıyor.
Muhalefet, siyaseti günlük bir faaliyet gibi algılıyor. Kendi çekirdek tabanını teskin edecek afili birkaç eleştiri getirdiğinde görevini yaptığını zannediyor. Ortaya çıkan cari sorunlara ne söyleyeceğinin önceliğini "Ya bu meydan okumadan da Erdoğan güçlenerek çıkarsa" endişesi belirliyor. Halbuki, bu süreçten Türkiye nasıl güçlenerek çıkar şiarı ile hareket etse siyaset yapması çok daha kolaylaşacak. Eli güçlenecek. Siyasette sonuç almak seçmeni ikna etmekle mümkündür. Seçmenin önüne bir gelecek vizyonu koymak ve iktidara geldiğinde ne tür bir politika izleyeceğini önceden somutlaştırmak "ülkeyi yönetilebilir algısına" yapılan en değerli bir yatırımdır.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Nebi Miş | Ya Erdoğan'a yararsa endişesinin siyasi anlamı