Türk solcularının bilinçaltları epey karışıktır. Marksizmin ve sosyalizmin sorunları üstüne Avrupa'da (mesela Venedik Sempozyumu) yapılan tartışmalardan bihaber, oradan buradan eklektik bir zihin yapısına sahiptirler.
En başında izanlı düşünürler, Sovyetlerdeki düzeni despot bir devlet kapitalizmi diye eleştirirken bizimkilerin abileri sırtlarını oraya yaslamak istemişler ve kendilerini rezil etmişlerdir. Bir büyük şairimizin, Nazım Hikmet'in başına gelenlere burada hiç girmeyeceğim...
Daha sonra Mao filan, son tuluat Arnavutluk, Enver Hoca...
Che, Bolivya'da isyancı yerliler tarafından fiyaskoya uğratıldığında tişört baskılarıyla tekstil sektörünün kullanışlı idolü olmuş, şahsından abuk sabuk teoriler üretilmiştir.
Mesela nedir? Kısaca şudur: Devlet zayıflasın, ekonomi çöksün, karışıklıklar artsın böylece denge bozulsun, biz devrim yapalım! Mahir Çayanların filan kafası budur. Suni denge teorisi. Ya da dengesiz bir kafa, dıngıl bir düşünüş.
Bunu uygulamaya çalışmışlar, şiddete bulaşmışlar, teröre yaslanmışlar, darbe yapıcıların kullanışlı bir aparat olarak koltuklamasıyla da karanlık günlere zemin hazırlamışlardır...
İşte onun için ülkenin her türlü olumlu atılımı bugün o popülasyonun canını sıkar!
Onlara göre deprem iyidir, yangın güzeldir, enflasyon tadından yenmez. Doğalgaz yalandır, petrol hikâye, uçak kalorifer peteği. SİHA uydurma, Teknofest çadır tiyatrosu, TOGG mukavva. Ne gerek vardı o büyük havaalanlarına?
Metroya, trene, tünele, gemiye, Marmaray'a?
Çünkü o kafanın genetiği, bahsettiğim teori tarafından bozulmuştur. "Hiç güzel bir şey olmasın. Her şey kötü olsun ki biz üste çıkalım!"
***
Bu gayriinsani düşünce bugün belki de dünyada sadece Türk Soluna özgüdür. Ha bir de Batı istihbaratlarından mesleki bir ilgi görür...
Çoktan, Küçük Burjuva Saçmalıklar müzesine kaldırılmış düşkün bir saplantıdır bu. Ama bizimkiler genetik kodlamayı kıramaz ve mütemadiyen 70'lerin bön dogmalarıyla tepki verirler.
Peki böylesine ahmakça bir fikrisabitte ısrar etmelerinin sebebi ne?
Bunun sebebi bizzat
İslamofobi'dir!
Cumhuriyetin kurucu babalarındaki yeniklik psikozuyla neşvünema bulan bu yaklaşım onları fena zehirlemiştir. Kemalist ideolojinin bu temel gafı Türk Solunu kökten belirler. Öyle bir belirler ki İslam'a duydukları antipati zatı muhteremlerini emperyalizme dost etmiş ve alelacayip bir Amerikancı Sol hâline getirmiştir.
Ondandır Türkiye Cumhuriyeti Devletinin diasporasına yaptığı şefkat atılımlarını Arapçılık, Asyacılık, Afrikacılık vs. olarak görürler. Sinirleri bozulur.
Göçmen karşıtlığı bu noktadan besin bulur. Ayrımcılık ve ötekileştirme bu zaviyeden kakavan bir homurtuya dönüşür...
***
Ama söylemek lazım ki, sol kökenli İdris Küçükömer'in 1967'lerden seslenen kehaneti bugün hepimizi sarsıyor. Ne demişti; "Sağ dedikleriniz sol, sol dedikleriniz sağdır!"
"Eğer bu ülkede vesayet yıkılıp demokrasi gelecekse bunları sağ dediğimiz Müslümanlar yapacak," demişti...
Değişimi, sosyal adaleti, yatırımları yani reformları sürdüren ve kendisine muhafazakâr diyen devrimcileri izliyoruz. Yaptıklarını görüyoruz...
Kendine solcu diyen bence sormalıdır: Genelkurmay başkanlığının savunma bakanlığına, sivil inisiyatife bağlanması koskoca bir devrim değil de nedir?
Ya darbe tanklarını ters çeviren halkın ve siyasi liderin dimdik onurlu duruşu?
Onu diyorum, boş lafı bırakalım lütfen.
Sol bu arkaik, bu kötü niyetli tortudan kurtulmalı. Müslümanlara diş bilemekle değil, ezanlardan zevk alan yerli ve olumlu bir itirazla tanımlanmalı. Halka geri dönmeli.
Memleketteki insan merkezli büyük değişimden gurur duymak. Eksikleri gedikleri yapıcı ilerletici bir istekle eleştirmek. Ayağa kalkışa el vermek...
Kapitalizmin boğucu ve izbe sokaklarından çıkış arayanların koluna girmek bu kadar mı zor?
Biz bin bir inanışın ve yaşam tarzının birlikte attığı bir nabız, biz canlandırıcı sivil bir felsefenin peşinde çok renkli ve şahane insanlarız.
Kendimize inanmaya başlamalıyız...