İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibine yönelik içinde "terör" ve "ihaleye fesat karıştırma", "rüşvet" ve "irtikap" iddialarının yer aldığı "yolsuzluk" operasyonunu, başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere bütün "normalleşme" karşıtları tarafından şöyle yorumladı:
"Sivil darbe..."
Bu gerçek askeri darbeleri destekleyen, o darbelerin arkasına saklanan CHP zihniyetinin hortlatılmasından başka bir şey değil. CHP'de lider değişse de bu zihniyet hiç değişmedi. Rahmetli Menderes'ten Özal'a kadar tek başına iktidara gelen her sivil siyasetçi ya "diktatör" ilan edildi ya da "sivil darbe" yapmakla suçlandı.
Bugün de bizzat CHP içinden yükselen "yolsuzluk" ve "siyasetin parayla dizayn edildiği" iddiaları görmezden geliniyor ve şu yorum yapılıyor:
"İktidar kaybedeceğini anladı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayının seçilmesini engellemek için operasyon yaptı."
'ÖNCEDEN TASARLADIK'
Gerçekten birçok CHP'li buna inandırıldı. O yüzden "Neden şimdi?" sorusu önemli. Cevabı da yargının harekete geçmesinde değil, yargının ciddi bir hazırlık yaptığını bilen CHP yönetimi ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun siyasi kurnazlığında saklı. Aslında İmamoğlu, Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle "gelmekte olan" tehlikeyi fark etti ve partiye "tek adaylığı" dayattı.
Gerçeği de CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu açıkladı:
"Önceden bunu da tasarladık zaten. Bu amaçla yapıyoruz önseçimi aynı zamanda. Adayımızı o nedenle, daha seçim süreci belli olmadan ortaya çıkarıyoruz."
Peki aylardır, hatta yıllardır dile getirilen yolsuzluk iddialarını, diploma skandalını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde kurulan ihale tezgâhını, balya balya paraların kimlerden alındığını, oyları satın alındığı iddia edilen delege gerçeğini, oy karşılığı terörle ilişkili insanların işe yerleştirilmelerini ve şaibeli kurultay iddialarını nereye koyacağız? Bunlar yok hükmünde mi? Soruşturulmasın mı?
KAYITDIŞI SİYASET
Şu tablo da çarpıcı: Cumhurbaşkanlığı seçimine daha 3 yıl var. Onu öne çekip aceleyle adaylık telaşına düşen kendileri. Yargı kendi mecrasında yıllardır seslendirilen bu iddiaların üzerine gidiyor ve gerçeğin ortaya çıkması için bir kapı aralıyor. Siyaset için bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Bir taraftan "temiz siyaset" denecek, diğer taraftan da en basiti, "balya balya para kuleleri" iddiasıyla suçlanan siyasetçiler CHP'yi dizayn edecek ya da cumhurbaşkanı adayı olacak. Demokratik hiçbir ülke bu kadar kirliliği taşıyamaz. Vesayet odaklarını, darbeci zihniyeti gerileten Türkiye artık siyaseti de "siyaset dışı" güçlerden temizlemeli. Tıpkı "terörsüz Türkiye" gibi.
Bir süre önce Başkan Erdoğan, AK Parti'nin Büyük Kongresi'nde yeni bir dönemin işaretini vererek şöyle diyordu:
"Kayıtdışı siyaset yapma dönemi artık kapanmıştır. Yeni Türkiye'de kayıtdışı ekonomiye de kayıtdışı siyasete de yer yoktur. Bu sözlerim sadece siyaset heveslisi sermaye temsilcilerine değil, aynı zamanda 'komprador burjuvazinin' gönüllü taşeronluğuna soyunan muhalefet partilerinedir."
Bu sözler bugün Türkiye'de yaşanan esas kavganın ne olduğu açıkça anlatmıyor mu?
***
'BİZİ ORTADA BIRAKMAYIN'
Bu arada CHP'nin bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini "hançerlemekle" suçladığı İmamoğlu için harekete geçti ve eşini evinde ziyaret ederek destek verdi. Bu siyasi dayanışma göz yaşartsa da Kılıçdaroğlu ile Dilek İmamoğlu arasında nasıl bir konuşma geçtiği merak edildi.
Sanıyorum en çok CHP Genel Başkanı Özgür Özel merak etmiştir. Doğrusu Dilek İmamoğlu'nun bir önceki genel başkan Kılıçdaroğlu'ndan şu dilekte bulunması bana manidar geldi:
"Lütfen bize sahip çıkın, siz olmadan asla olmaz. Bizi ortada bırakmayın."