Hem de ne sazan...
Patlamış mısır promosyonu yüzünden sinema seyircisinin soyulup yapımcıların hakkının yendiği günlerde bu sütunlarda avazım çıktığı kadar duruma isyan etmiş, ama mesele 'sözde' çözüldükten sonra 'Organize İşler: Sazan Sarmalı' filmini sinema salonunda izlemek için iki kişi tam 61 lira para ödemiştim.
Filmin kritiğini yaptığım yazıyı da şöyle bağlamıştım:
"Yeni yasa çıktı ama olan yine benim cüzdana oldu.
Üstelik hem onca para verdim, hem de filmin başında tam 25 dakika reklam izlemek zorunda kaldım.
'Sarmal'ı bilmem ama 'Sazan'ın kim olduğunu anladım maalesef..." Meğer benim 'sazanlık' mesaim bitmemiş.
Beterin de beteri varmış.
Film, henüz vizyondayken dijital platform Netflix'de yayınlandı. Bu, Türkiye'de ilk kez yaşanıyor. BKM, bunu salon sahipleri ve dağıtımcılardan 'intikam almak' için mi yaptı, yoksa tekeli kırmaya yönelik, aba altından sopa gösterme adına 'organize' bir işe mi girişti bilemem. Ama bu girişime karşılık, salon sahipleri, filmi vizyondan kaldırmaya hazırlanıyorlarmış. Görünen o ki; tam da barışa bu denli yaklaşılmışken, yapımcılarla salon sahipleri ve dağıtımcılar arasında savaş baltaları yeniden topraktan çıkacak.
Ayrıca artık kimse vizyon haftası filme gitmeyecek.
Herkes o filmin 'Netflix'e düşmesini' bekleyecek.
İşte kendimi 'sazan' gibi hissetmeme sebep olan durum da bu.
Evimin rahatlığında, üstelik 25 dakikalık reklam kuşağına da katlanmadan filmi Netflix'den bedava izlemek dururken, ben niye gidip de 61 lira bayıldım?
Filmi bedava izlemek varken, gişede 'ütülen' benim gibi saf vatandaşlara soruyorum: Siz de kendinizi 'sarmalanmış sazan' gibi hissetmiyor musunuz yahu?