Sevgili Genel Yayın Müdürüm Erdal Şafak'tan bir ricam var. Dünkü gazeteyi alsın, 30'uncu sayfayı açsın ve manşet haberini okumaya çalışsın.. "Okusun" demiyorum. Çünkü okuyamaz. Çünkü okuması mümkün değil..
Gazete sayfalarını "sayfa sekreteri" dediğimiz gazeteciler değil, hatta meslekle hiç ilgisi olmayan ressamlar yapmaya başladığından beri, "Görüntü" ön plana çıktı.
Sayfayı tutup karşıdan bakacaksın.. "Ne sayfa ama.." Ötesi önemli değil..
Bu ressam sayfa tasarımcılarının en bayıldığı şey, dişi yazılar. Onları kullanarak istedikleri "Manzara"yı ortaya çıkarıyor, kendilerini tatmin ediyorlar.
Peki o dişi yazıyı, hele alttaki fonda renk kayması olmuşsa, okumaya, anlamaya çalışan okura çektirilen ıstırap ne oluyor?.
Ben Etiler'de oturuyorum. Buraya gazetenin en son baskısı gelir. Son baskı, sadece "Haber" açısından en zengini değil, baskının da en mükemmelidir. Çünkü ayarlar, gazete bir yandan basılırken yapılır. Baş makinist baskı sırasında aradan gazeteler çeker, bakar, düzeltir. Ayarlar..
Sevgili Erdal, ben işte bu en mükemmel olması gereken baskıda manşet haberini okuyamadım. İstanbul'un uzak semtlerine, Anadolu'ya gidenleri var, hesap et..
Şimdi bir Sabah gazetesi ortalama 3 kişinin elinden geçiyorsa, bir milyona yakın insan, bu haberi okuyamadı. (Aslında okumadığı da iyi oldu. Mantıksız, şişirme, acemice üretilmiş bir haberdi ve bizim gazetemize yakışmıyordu. "İkili averaj yetmeyebilir" diye saçmalık olur mu?.)
Bunu her gazete yapıyor. Başta Hürriyet.. Orada keyifle okuduğum söyleşiler yapıyor Ayşe (Arman) ile İzzet (Çapa).. Ama keyfimin içine, araya attıkları "Dişi" yani okunmaz bölümler tükürüyor. Fırlatıp atıyorum gazeteyi elimden..
Sevgili Erdal,
Bu işe el koy.. Sabah'ın "Bakılmak" değil, "Okunmak" için yapıldığını hepimize anlat, ne olur?