Ah keşke o muhbir vatandaş, o gece orda olsaydı!.. Ah keşke onun ihbarını ciddiye alıp dava açılmasını isteyen savcı yanımda otursaydı!.. Ah keşke savcının iddianamesini kabul edip dava açan yargıç "Yahu kimmiş bu adam" diye merak edip o gece oraya gelseydi!.
Gelemediler.. Gelmediler..
O nerdeyse 20 dakika, 3 bin insanın nasıl ayakta alkışladığını, nasıl çılgınlar gibi haykırdığını göremediler..
Bir muhteşem eser izleyeceğimi biliyordum. Büyüleneceğimi biliyordum.. Ama bu dünyadan, bu boyuttan çıkıp bir başka boyuta geçeceğimi bilmiyordum..
Fazıl Say bir mucize yaratmış.. Fazıl Say, klasik müziği bir başka evrene götüren bir kapı açmış.. Bir dönüm noktası koymuş yolun ortasına..
"21'inci Yüzyılın Müziği burda başlar" noktası..
Cumartesi gece yarısı, alkışlamaktan şişmiş ellerim, "Fazıl" diye haykırmaktan kısılmış sesimle, Haliç Kültür Merkezi'nden ayrılırken, içimden taşan duygunun adı "Gurur"du.
Fazıl Say ile ayni vatanın çocuğu olmanın gururu!..
Onun için istedim ki, o muhbir, o savcı, o yargıç o gece orda olsunlar ve ayni gururu paylaşsınlar..
Galilo Galile'yi "Dinsiz" diye yakmaya karar veren mahkeme yargıçlarının adını yazan tarih var mı?.
Ama dünya dönüyor!.. Galile'nin adını tarihin her gününe yazarak dönüyor!.
***
Mezopotamya dev bir eser.. Bir defa cisim olarak..
138 kişilik bir orkestra gerektiren, notaları 190 sayfalık bir kitap oluşturan, 10 bölümlük bir senfoni.. Fazıl'ın İstanbul'dan sonra ikinci senfonisi..
Mezopotamya'yı anlatmıyor.. Oradaki birini, birilerini de anlatmıyor.. Mezopotamya'ya bakıyor.. Coğrafyasına, tarihine, insanlarına bakıyor..
Mezopotamya ne?..
Dicle.. Dağların arasından sakin sakin akan, dalga sesleri ona bakan yamaçlarda yankılanan ırmak..
Mezopotamya ne?.
Fırat.. Coşkulu, öfkeli, taşan, basan, ama ayni zamanda bereket hayat getiren nehir!..
Mezopotamya ne?.. Güneşin aydınlığı, dağıttığı umut.. Ama yakıcı.. Ayın karanlığı.. Korku.. Ama romantik..
Mezopotamya ne?.. Savaş.. Tarih boyu savaş.. "Kim kimle savaşıyor" diyor Fazıl?.. "Besteci besteyle.. Orkestra seyirciyle belki.. Herkes, herkesle, her şeyle.." Tarih boyu öyle olmamış mı?.
Savaş ne?.. Ölüm.. Ölüm ne?.. Ağıt!..
Ağıtların en güzellerinden biri.. Bir Kürt havasından temalanmış, rüya gibi final..
Finalde göğe yükselen o ilahi theremin sesi..
Görünmeyen bir enstrüman theremin.. Sanatçının elleri boşlukta dolaşırken, koca salon gerçekten ilahi bir sesle yankılanıyor..
Ben bu aleti hayatımda ilk defa gördüm.. İlk defa duydum..
Elektro manyetik ses dalgaları üretiyor alet.. Bu dalgalar görünmüyor tabii.. Sanatçının sihirli parmakları, size göre boşlukta, aslında bu dalgalar üzerinde dolaşarak, onları melodiye çeviriyor..
Theremin, senfonide Mezopotamya üzerinden hiç eksik olmayan iyilik ve barış meleğini temsil ediyor.. Savaşlar, ölümler, felaketler arasında, Mezopotamya insanını senfoni boyu anlatan iki insanın koruyucu meleği.. O iki insan da, iki enfes bas flütle cisimleniyorlar..
Onuncu ve sonuncu bölüm theremin solo ile bitişi, Fazıl'ın
"İyiliğin, güzelliğin ve barışın sonunda galebe çalacağı inancı"nı da simgeliyor!..
***
Dünya üzerinde theremin çalan bir kaç sanatçı var.
Carolina Eyck bunlardan biri.. Bir melek gibiydi gerçekten beyaz elbisesi içinde.. Büyülendim resmen dinlerken..
İki Mezopotamyalı çocuktan biri, bu ülkede ilk kez gördüğüm bas flüttü.
Bülent Evcil harikaydı.. Öteki, bas blokflüt.. Olağanüstü bir
Çağatay Akyol..
Ve içlerinde piyanosuyla Fazıl Say'ın da olduğu 138 kişilik dev orkestra..
Bir dünya çapında şef.. Bana bu vatanın çocuğu olma gururunu yaşatan bir başka evrensel sanatçımız
Gürer Aykal.. Sopasını salladığı sağ kolu mu, yoksa 190 sayfayı durmadan çevirdiği solu mu daha çok yoruldu anlamadım ama, muhteşemdi yorumu.. O vurmalılar ve nefeslilerle anlattığı savaşın dehşeti..
***
Mezopotamya, 23 Haziran 2012 Cumartesi gecesi, dünyada ilk defa seslendirilirken ben oradaydım..
Artık ölsem gam yemem!..