Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İLETİŞİM VE DİKSİYON EĞİTMENİ GÜLŞEN ESER

Toksik prangalar: Arkadaşlığınız gül bahçesi mi zehirli sarmaşık mı?

Son zamanlarda dilimizden düşürmez olduk "toksik" kelimesini. İlişkilerimiz çerçevesinde kullanmaya başladığımız bu kelime; artık tüm sosyal bağ kurduğumuz çevremiz için de geçerlilik arz etmeye başladı. İlk başlarda yalnızca romantik ilişkiler için "toksik" sözcüğünü kullanırken; bugün arkadaşlıklarımız, dostluklarımız, iş paydaşlarımız ve aile bağlarımız için de "zehirli duygu" kavramını sıklıkla duyar olduk.

İnsanoğlu, sosyal bir varlıktır ve ilişkiler, hayatımızın en karmaşık yönüdür. Duygusal olarak sağlıklı bir birey olmamız şüphesiz ki kurduğumuz sağlıklı ilişkilere bağlıdır. Sevmek, sevilmek, değer görmek, duygusal yönden alma verme dengesini koruyabilmek elbette ki bir ilişkinin değişmez, değiştirilemez maddeleridir. İlişkiler içerisinde yazılı olmayan ama kalpten kalbe imzalanan gizli anlaşmalar vardır. Taraflardan birisi anlaşmayı kötüye kullanmaya başladığı anda karşı tarafın sınırına girilmiş kabul edilir. Burada barışçıl, paylaşımcı, saygı ve sevgi merkezli iletişimden söz etmek mümkün değildir. İlk başlarda güvenli bir liman gibi görülen ilişki, artık derin bir çelişki girdabına çekiyorsa bizi, maalesef fırtına yaklaşmış demektir. Karşılıklı güven ve değerin çatlak bir duvardan yavaş yavaş sızması o ilişkideki bağı günden güne zayıflatır. Başlangıçta zararsız gibi görünen hatta tolere edebildiğimiz her türlü sınır ihlali, bizi sinsi bir düşman gibi içten içe zehirlemeye başlar. Farkında olamadığımız ya da kaybetme korkusuyla görmezden geldiğimiz her türlü manipülatif davranış bizi toksik ilişkinin derinliklerine çeker. Zamanla karar verebilme mekanizmamız ele geçirilir ve ilişki içerisinde kendimizi yetersiz hissetmeye başlarız. Çünkü toksik bir ilişki, zihnimizde ve ruhumuzda açtığı yaralarla sürekli bir stres kaynağı oluşturur ve biz bunu fark edene kadar da içsel dünyamızda onarılamaz yıkımlar oluşabilir.

Peki sadece aşk dolu romantik ilişkilerimiz için mi geçerlidir "toksiklik"?

Yıkılmaz dediğimiz kalelerimiz yıkıldığında, sonsuz dediğimiz peri masalı aşklarımız bittiğinde … Hep kardeşten öte dostumuza, en güvenilir arkadaşımıza koşmaz mıyız? Bazen ailemize bile anlatamadığımız sorunlarımız için yeri gelir dost omzunda ağlamaz mıyız? Çoğumuzun cevabı "Evet!" ise sıkı durun. Çünkü toksik bir aşk ilişkisinin bizde bıraktığı iz ile toksik bir arkadaşlık ilişkisinin açtığı yara maalesef aynı değil. Hatta arkadaşlık, dostluk bağlarımızda yaşadığımız toksiklik çok daha travmatik. Neden mi? Çünkü burada kişisel güvensizlik ve değersizlik duygumuz da devreye girer. Kendimize verdiğimiz değer ne kadar az ve kendimize duyduğumuz güven ne kadar zayıf ise o derece sağlıksız arkadaşlıklar kurarız. Sahte arkadaşlıklar, dostluklar çepeçevre bizi sarmalasa da ne yazık ki ya fark edemeyiz ya da tren çoktan kaçmış olur. Yalnız kalma, terk edilme, sosyal çevremizden dışlanma gibi korkularımız sebebiyle görmezden geldiğimiz her türlü dost manipülasyonu bizi karşı tarafa daha da bağımlı kılar. En özel ve kapalı sırlarımızı paylaştığımız "toksik sahte dostun" aslında gerçek haliyle düşmanın ağına takılmışızdır bir kere.

Toksik arkadaşlık ilişkilerinde, bir tarafın diğerini sürekli eleştirdiğini, küçümsediğini hatta bazen aşağıladığını görürüz. Bu durum, kişinin özsaygısını paramparça ederken, özdeğerini de yavaş yavaş yok eder. Dostumuzdan almak istediğimiz ufacık bir onay ya da destek arayışı yerini, empatiden yoksun keskin bir eleştiri manipülasyonuna bırakır. Toksik bir arkadaşlık ilişkisi işte tam da bu manipülatif davranışların zehirli kontrolünde ve yönlendirmesinde şekillenir. Bir taraf diğerini kendi çıkarlarına uygun hale getirmek için üstü kapalı oyunlar oynar. Bazen bu oyunlar o kadar ince ve süslü şekilde yapılır ki, kurban olduğumuzu anlamamız zaman alır. Dostluk ilişkilerinde sahnelenen türlü türlü "Ali Cengiz Oyunları", bizi fark etmeden köleleştirir.

Kişisel sınırlarımızın hiçe sayıldığı, özel alanımızın sürekli ihlal edildiği bir arkadaşlık, dostluk düşünün. Bu, toksik ilişkinin belki de en rahatsız edici yanıdır. Bu tür ilişkilerde toksik olan taraf, kuralları belirler, kendi düzeni hiç bozulmasın ister. Sahte sevgi ve değer gösterme taktikleri ile önce size kendinizi özel hissettir. Paydaşlı olması gereken sağlıklı bir ilişkide kurallar açık, eşit ve şeffaftır; her iki tarafından iyiliğinden ve hoşnutluğundan söz edilebilir. Ancak toksik bir arkadaşlıkta, manipülatif taraf sadece kendi koyduğu kurallar üzerinden oyunu oynar; hatta sizin bu durumdan hissedebileceğiniz rahatsızlık, kırgınlık ve üzüntü çok da umrunda olmaz. Sınır ihlali yapılan arkadaşlık ilişkilerinde maalesef değer ve saygıdan söz edemeyeceğimiz gibi ortada elle tutulur gözle görülür saf bir sevgiden de bahsedemeyiz. Sınırların aşılması, bir ilişkinin toksik olup olmadığını gösteren önemli bir işarettir.

Toksik ilişkiler, suçluluk, yetersizlik, utanç, korku ve duygusal şantaj ile karşı tarafı manipüle etme amacı taşır. Bunun bir de yıllardır her türlü sırrınızı paylaştığınız, en zayıf yanlarınızı açtığınız dostunuz olduğunu varsayın… Korkunç değil mi? Çünkü bu durum, bizi kısır bir döngüye ve duygusal bir köleleştirme zincirine hapseder. Suçluluk ve utanç duyguları, kişinin kendini sürekli kötü ve yetersiz hissetmesine neden olur. Artık bu dostlukta yanıp sönen kocaman bir tabela vardır: Hoş geldin prangalı dostluk! Fakat toksik bir ilişkide bu yazıyı okumamız hatta tabelada yazılı olduğunu fark etmemiz bile çok zordur.

Bizi içten içe zehirleyen arkadaşlık bağımızı nasıl fark edeceğiz peki? Yoksa bu toksiklik ömür boyu mu sürecek? Sürekli tartışmaların olduğu, yanlış anlaşılmaların dört nala koştuğu, eksik iletişimin hatta iletişimsizliğin başrol olduğu bir oyundan uyanmak çok mu zor? "Sen yapamazsın ama ben istersem yapabilirim", "Bunu senin yapman hiç doğru değil ama ben yaparsam gayet normal" … gibi duygusal şiddetlerin güven bağını zedelediğini görmemiz imkânsız mı?

Değil sevgili okur; hiç de imkânsız değil. Toksik bir ilişkiyi fark etmemiz belki bazen zor ama o ilişkiden kendimizi kurtarmamız olanaksız değil. Zehirli bir dostluktan, prangadaki bir arkadaşlıktan arınmak, belki de yeniden doğuş gibidir. Bu noktada ilk adım farkındalıktır. Toksik ilişkinin zararlarını anlamak, bu arkadaşlıktan uzaklaşmanın belki de ufak bir molanın gerekliliğini kavramakla başlar. Bilemeyiz; her ne kadar toksik olan karşı taraf canımızı yakmış olsa da o da bunu bile isteye yapmıyor da olabilir. Manipülatif davranışlarının o da farkında olmayabilir. İlişkilerde vereceğimiz kısa molalar, olaylara dışardan bakmamıza, empatik düşünmemize, zihnimizin ve ruhumuzun ferahlamasına ve bakış açımızın tazelenmesine yardımcı olabilir. Sınır koyabilmek, destek alabilmek ve kendi odağımızda kalarak özdeğerimizi güçlendirebilmek, bu yolculukta atılacak temel adımlardır.

Yolumuz uzun, adımlarımız sağlam olsun. Sağlıklı ilişkiler için ayaklarımızın önce yere sağlam basması gerekir. Yoksa yolda yürürken ayağımıza takılan sarmaşıkların bizi düşürmeye çalıştığını fark edemeyiz bile. Yolun hep çiçekli olsun sevgili okur; dostluklarımızın gül bahçelerine çıkması dileğiyle…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA