Dijitalleşme çağında, büyük teknoloji şirketleri hayatımızın hemen her alanına nüfuz etmiş durumdadır. İnternet erişiminden sosyal medyaya, e-ticaretten bulut hizmetlerine kadar geniş bir yelpazede hizmet sunan bu devler, sundukları kolaylıklar kadar yarattıkları sorunlarla da gündemdedir. Bu şirketlerin küresel hegemonyası, ulus devletlerin egemenliğini ve kültürel çeşitliliği tehdit ederek toplumların ekonomik ve sosyal dokusunu olumsuz yönde etkilemektedir.
Ekonomik Güç ve Tekelleşme Eğilimi
Büyük teknoloji şirketleri, sahip oldukları devasa sermaye ve piyasa hâkimiyeti ile ekonomik dengeleri kendi lehlerine çevirmektedir. Örneğin, Amazon'un e-ticaret sektöründeki baskın konumu, birçok küçük ve orta ölçekli perakendecinin rekabet edemez hale gelmesine neden olmuştur. ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC), Amazon'un piyasadaki rekabeti nasıl etkilediğine ve ardından da delilleri nasıl kararttığına dair bir anti-tröst soruşturması başlattı. Benzer şekilde, Google'ın arama motoru pazarındaki %90'lık payı, diğer arama motorlarının büyümesini engellemektedir. ABD bölge yargıcı 277 sayfalık kararında, "Google bir tekeldir ve tekelini korumak üzere hareket etmiştir." ifadesini kullandı. Avrupa Birliği de zaman zaman Google'a rekabet kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle milyar avrolar mertebesinde cezalar kesmektedir. Bu tekelleşme eğilimi, adil rekabet ortamını bozarak yenilikçi girişimlerin önünü kapatmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, büyük teknoloji devlerinin agresif stratejileri karşısında ayakta kalmakta zorlanmaktadır.
Veri Mahremiyeti ve Bireysel Hakların İhlali
Teknoloji devlerinin kişisel veri toplama ve kullanma şekilleri, bireylerin gizlilik haklarını ciddi biçimde tehdit etmektedir. Facebook'un 2018 yılında patlak veren Cambridge Analytica skandalı, milyonlarca kullanıcının kişisel verisinin izinsiz olarak toplandığını ve siyasi manipülasyon için kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu skandal, veri mahremiyeti konusunda küresel bir farkındalık yaratmış ve birçok ülkede yasal düzenlemelerin sıkılaştırılmasına yol açmıştır. Bununla birlikte, bu şirketlerin veri toplama pratikleri hala tartışmalıdır. Kişisel verinin reklam hedefleme, davranış analizi ve hatta siyasi propaganda için kullanılması, hem bireysel hakları ihlal etmekte hem de ulusal güvenliği riske sokmaktadır. Veri sızıntıları ve siber saldırılar da bu riski artırmaktadır. Örneğin, 2017 yılında yaşanan Equifax veri ihlali, 147 milyon kişinin kişisel ve finansal bilgilerinin çalınmasına neden olmuştu. Bugün de tüm verimizi ve dijital varlığımızı kendi elimizle "bedava" olduğu dile getirilen arama motorlarına, GPT vb. büyük dil modellerine (LLM) ve çeviri uygulamalarına koşa koşa gidip vermiyor muyuz?
Kültürel Erozyon ve Dil Çeşitliliğinin Azalması
Küresel teknoloji platformlarının tek tip içerik ve dil kullanımı, yerel kültürlerin ve dillerin gölgede kalmasına neden olmaktadır. Dijital yayın platformları, çoğunlukla batı merkezli içerikler sunarak yerel yapımların izlenme oranlarını düşürmektedir. UNESCO'nun atlasına göre, dünyada konuşulan dillerin %40'ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durum, kültürel çeşitliliğin azalmasına ve dil mirasının kaybolmasına yol açmaktadır. Sosyal medya platformları da benzer bir etki yaratmaktadır. Örneğin, Twitter ve Instagram gibi platformlar, kullanıcıları belirli trendler ve popüler kültür içerikleri etrafında toplamaktadır. Bu, yerel kültürlerin ve geleneklerin görünürlüğünü azaltmakta ve genç nesillerin kendi kültürel miraslarından uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Devletlerin Egemenlik Haklarının Zayıfla(tıl)ması
Büyük teknoloji şirketlerinin siyasi ve ekonomik etkisi, devletlerin egemenlik haklarını zayıflatmaktadır. Apple ve Google gibi şirketler, kendi uygulama mağazaları üzerinden yapılan işlemlerden yüksek komisyonlar alarak dijital ekonomiyi kontrol etmektedir. 2020 yılında, Epic Games'in Apple'a karşı açtığı ve 2023'te kazandığı dava, bu şirketlerin piyasa üzerindeki kontrolünü ve devletlerin bu durumu düzenlemekteki yetersizliğini gözler önüne sermiştir. Ayrıca, bu şirketlerin lobicilik faaliyetleri ve siyasi bağışları, politik kararların şirketlerin lehine şekillenmesine neden olmaktadır. Örneğin, Meta ve Google başta olmak üzere teknoloji devlerinin ABD'de lobicilik faaliyetlerine yıllık olarak yüz milyonlarca dolar harcadığı bilinmektedir. Bu durum, demokratik süreçlerin şeffaflığını ve tarafsızlığını tehdit etmektedir.
İstihdam Yapısının Değişimi ve İşsizlik Sorunu
Yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişmesi, geleneksel iş kollarında istihdamın azalmasına neden olmaktadır. McKinsey Global Institute'un raporuna göre, 2030 yılına kadar dünya genelinde 800 milyon iş kaybı yaşanabilir. Ipsos'un araştırmasına göre Türkiye'de toplumun %31'i yapay zekâ yüzünden gelecekte işsiz kalacağını düşünmektedir. Bu durum, önlem alınmazsa, ekonomik eşitsizliği derinleştirerek sosyal sorunlara zemin hazırlayacaktır. Eğitim sistemlerinin bu hızlı teknolojik dönüşüme ayak uyduramaması, işsizliğin yanı sıra nitelikli işgücüne olan ihtiyacın da karşılanamamasına neden olabilir.
Vergi Adaletsizliği ve Finansal Şeffaflık
Teknoloji devlerinin küresel vergi sistemindeki boşlukları kullanarak düşük vergi ödemesi, devletlerin kamu hizmetleri için gerekli olan geliri elde etmesini zorlaştırmaktadır. Örneğin, Google, Apple ve Meta gibi şirketler, İrlanda ve Lüksemburg gibi düşük vergi oranlarına sahip ülkelerde merkezlerini kurarak milyarlarca dolarlık vergi avantajı sağlamaktadır. 2016 yılında Avrupa Komisyonu, Apple'ın İrlanda'da sağladığı vergi avantajları nedeniyle 13 milyar euro geri ödeme yapmasına karar vermiştir. Vergi adaletsizliği, toplumsal eşitsizliği artırmakta ve kamu kaynaklarının etkin kullanılmasını engellemektedir. Devletlerin bu şirketlerden yeterli vergi geliri elde edememesi, sağlık, eğitim ve altyapı gibi temel hizmetlerin finansmanını zorlaştırmaktadır.
Sonuç
Büyük teknoloji devlerinin küresel hegemonyası, ulus devletlerin egemenliği ve kültürel çeşitlilik üzerinde ciddi tehditler oluştururken, ekonomik ve sosyal dengesizlikleri de derinleştirmektedir. Bu durum, adil ve eşitlikçi bir toplum yapısının inşasını engellemektedir.
Devletlerin ve uluslararası kuruluşların bu şirketlerin faaliyetlerini etkin bir şekilde düzenlemesi ve denetlemesi gerekmektedir. Avrupa Birliği'nin Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) gibi düzenlemeler, veri mahremiyeti konusunda önemli adımlar atmıştır ancak yeterli değildir. ABD'de yürürlüğe giren Kaliforniya Tüketici Gizliliği Yasası (CCPA), tüketicilere veri üzerinde daha fazla kontrol sağlamaktadır. Türkiye'de ise bilindiği üzere Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), bireylerin kişisel verilerinin işlenmesine ilişkin usul ve esasları belirleyerek veri mahremiyeti konusunda önemli bir yasal çerçeve sunmakta, kişisel verilerin korunması ve işlenmesi sürecinde şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırmayı hedeflemektedir. Elbette, bu yasal düzenlemelerin etkin uygulanması ve teknolojik gelişmelerle uluslararası normlara uyum sağlaması için sürekli güncellemeler ve denetimler yapılması önemlidir.
Kültürel mirasın korunması için yerli içerik üreticilerinin desteklenmesi ve teşvik edilmesi önemlidir. Örneğin, sadece belli ülkelerin oluşturduğu büyük dil modellerini (LLM) kullanmak, sadece üretilen metinlerin çevirisi ile yetinmek veya yapılan ince ayarlar (fine-tuning) ile konuyu geçiştirmek bizler için yeterli olmamalıdır. Dil ve kültürün sürekli etkileşim içinde olduğu bilinmekteyken, mutlaka kendi kültürümüzü yansıtan yapay zekâ modelleri geliştirilmelidir.
Ekonomik alanda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet edebilirliğini artırmak için teşvikler ve destek programları uygulanmalıdır. Antitröst yasalarının etkin bir şekilde uygulanması, tekelleşmenin önüne geçmek için kritiktir.
İstihdam sorunlarına çözüm bulmak için eğitim sistemleri teknolojiye uyumlu hale getirilmeli ve yaşam boyu öğrenme programları teşvik edilmelidir. Ayrıca, teknolojinin getirdiği yeni iş alanlarına yönelik eğitim ve sertifikasyon programları geliştirilmelidir. Singapur'un teknoloji eğitimine yaptığı yatırımlar, bu alanda başarılı bir örnek sunmaktadır.
Vergi adaletsizliğinin giderilmesi için uluslararası düzeyde işbirliği ve etkin bir vergi sistemi şarttır. OECD'nin dijital hizmet vergisi önerisi, bu konuda önemli bir girişimdir. Devletlerin ortak hareket ederek vergi cennetlerini ve vergi kaçırma yöntemlerini engellemesi gerekmektedir.
Devletlerin egemenlik haklarını koruması ve vatandaşlarının çıkarlarını gözetmesi, toplumların refahı için vazgeçilmezdir. Demokratik süreçlerin şeffaflığını sağlamak için lobicilik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi önemlidir.
Teknolojinin hızlı gelişimiyle büyükler daha da büyümekte ve dijital uçurum daha da açılmaktadır. Teknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirirken, olası risklere karşı da tedbirli olunmalıdır. Bu süreçte devletlere, sivil toplum kuruluşlarına ve özellikle de bireylere önemli sorumluluklar düşmektedir. Daha müreffeh ve âdil bir dünyayı hep birlikte inşa etmeliyiz.