Bölgeye bir hançer gibi saplanan İsrail, Gazze'de soykırım suçuna yeni suçlar ekleyerek haydutluğuna devam ediyor.
Önceki gün de Lübnan'da ağırlıklı sivilleri hedef alan çağrı cihazı ve telsiz terörüyle insanlığı tehdit eden bir çılgınlığa imza attı. Bu öyle tehlikeli bir çılgınlık ki, aynı zamanda başta teknolojide dışa bağımlı ülkeler olmak üzere bütün dünyayı yeniden düşünmeye itti.
Dünya artık başta cep telefonu olmak üzere internet bağlantılı her cihaza bir silah gözüyle bakacak. Yeni bir dönem bu... Lübnan'da güneş paneliyle bağlantılı enerji kaynakları da kullanıldığına göre, bundan sonra ülkelerin enerji hatlarından bankacılık sistemine, savunma sanayiinden uçuş trafiğine her alan tehdit altında.
Bu gerçek bir tek şeyi, teknolojide de "yerli ve milli" üretimin ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Başkan Erdoğan, yeni yüzyılın ikinci 10 yılında bu gerçeği ilk fark eden siyasi aktör olarak her konuşmasında "yerli ve milli" yaklaşımı öne çıkardı. Hatta bir konuşmasında muhalefete bile bu ölçüyle seslendi:
"Bu ülkenin en büyük açığı demokrasiyi içselleştirmiş, milletin değerleriyle barışmış, yerli ve milli muhalefet açığıdır."
Tabii işi siyasi boyutla da sınırlı tutmadı, yerli ve milliliğin gereğini üretimle de gösterdi.
Togg'dan Tüksat uydusuna, Anka 3'ten Kaan'a hepsi bu siyasi stratejinin ürünü. Bu çabaların hiçbiri arkasında güçlü bir siyasi irade olmasıydı gerçekleşmezdi.
Yüzyıllık cumhuriyet tarihinde bu eksikliğin sayısız örneği var. Bırakın kapatılan uçak fabrikalarını, 60 darbecileri döneminde el yapımı üretilen yerli otomobil Devrim yaşatılabilseydi bugün otomobil sanayiimiz bambaşka bir yerde olurdu.
Güney Kore'nin Pony'si ile bizdeki Anadol birbirlerine yakın tarihlerde üretildi. İkisiyle de dalga geçilmişti. Biri bugün dünyada en çok satan Hyundai'ye dönüşürken diğeri montaj sanayii ile yetinmek zorunda kaldı.
Benzer bir olay çok daha yakın tarihte yaşandı. 1997 yılında Aselsan iki tip cep telefonu üretmiş, hatta tanıtımını da dönemin Cumhurbaşkanı Demirel yapmıştı. İngiltere'de yapılan bir araştırmada Aselsan 1919 telefonu en iyi ve sağlam telefon seçilmişti.
Sonra ne oldu dersiniz?
Son dönemde adı çok tartışılan ve Gezi olayları nedeniyle mahkûm olan Osman Kavala'nın da ortaklarından olduğu KVK firmasıyla yarışamadığı için yok olup gitmişti.
Konuyu yakından bilen bir Aselsan emeklisi şöyle diyordu:
"Biz yabancı telefon üreticileri kadar bayilere komisyon veremedik. Veremeyince de iç piyasada tutunamadık."
Devlet ürettiği halde satamadığı, birkaç babayiğit de sahip çıkmadığı için Aselsan 1919 yok artık.
Tabii 90'larda banka hortumları ve popülist SSK politikalarıyla iflasa sürüklenen devlet o telefona da sahip çıkamazdı.
Bugün hem siyasi irade var hem de devletin gücü yerinde. Halen engeller yok değil ama artık yerli ve milli yazılım ve teknoloji bir mecburiyet.
Son sözü Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar'ın haklı çağrısına bırakıyorum:
"Soykırımcı İsrail'in saldırılarının ardından, savunma sanayiinde başlatılan ve tüm alanlara dalga dalga yayılmasını hedeflediğimiz Milli Teknoloji Hamlesi'nin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Milli Teknoloji Hamlesi, iletişim teknolojilerinden sağlığa kadar her sektöre yayılmak zorunda. Çünkü daha güçlü ve tam bağımsız bir gelecek için bu şart."