Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Yalancı çoban sendromu

Gerçek ayakkabılarını giyene kadar yalan dünyayı dolaşır" derler. Evet, gerçeğin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu vardır ama o zamana kadar iş işten geçmiş olabilir.
Sosyal medyanın farklı ve eleştirel fikirlerin özgürce ifade edilebildiği yeni bir kamusal alan doğurduğu doğrudur.
Fakat bu mecranın sağladığı özgürlüklerden sadece 'iyi insanlar' değil; yalancılar, dolandırıcılar, terör örgütleri ve provokatörler de yararlanıyor
.
Hepimizi üzen bir fotoğraftı. "Cizre'de derin dondurucuda saklanan bir çocuk... Türk devleti iki yaşındaki bu bebeğin gömülmesine bile izin vermiyor" cümleleriyle paylaşıldı. Sonradan ortaya çıktı ki fotoğraf İsrail'in Gazze saldırıları sırasında öldürülen bir bebeğe aitmiş.
Bir başka çocuk fotoğrafı...
Masanın üzerine uzanmış. Ölmek üzere. Annesi çaresizce yavrusuna sarılmış. Kanlı ve acıklı bir görüntü...
Sosyal medyadaki PKK destekçilerine bakarsak "Cizre'de askerler ve polis tarafından vurulmuş"
Baran Çağlı'ya ait. Yüzlerce kez paylaşılmış. Oysa gerçek öyle değil.
Fotoğraf 2007 yılında, Irak'taki savaşı anlatan bir makaleden alınmış.
Diğer bir fotoğrafta küçük bir çocuk, kaldırımda yatan vurulmuş babasının üzerine kapaklanmış.
Ağlıyor. Güya Cizre operasyonu sırasında vurulan bir vatandaşımızmış babası. "Bu çocuk dağa çıkmasın da ne yapsın" yazılmış üstüne.
Sonradan anlıyoruz ki o baba, aylar önce Tarsus'ta bir kan davası nedeniyle öldürülmüş. Yaşanan son olaylarla uzaktan yakından ilgisi yok.
Şam'da hırsızlık nedeniyle dövülen bir Arap'ın fotoğrafı, 'Eskişehir'de Kürt olduğu için linç edilen kişi' başlığıyla yayılıyor. "Ülkücüler Kürt çocuğu dövdü" denilen çocuğun aslında ülkücü olduğu ve PKK sempatizanları tarafından darp edildiği anlaşılıyor.
Pertekli ve 'deli' lakabıyla tanınan şizofreni hastası Ersin Demirel, 'Türk'ün gücünü dünya görecek" diyen komiser yapılıyor.
Sahte hesaplar tarafından paylaşılan bu fotoğrafları yayanlar arasında politikacılar, akademisyenler ve gazeteciler dahi var. Hatta bazı gazeteler bu görselleri haber bile yaptı.
Ne kadar acıklı...
Arama motorlarında yapılacak basit bir tarama ile bile gerçeği ortaya çıkarmak mümkünken... Yapılan bu hatayı anlamak mümkün değil.

Gazeteci sosyal medyada karşılaştığı iddialara şüpheyle yaklaşır.
Bütün haberlere yapması gerektiği gibi... Sahte ve avatar hesaplara itibar etmez. Hele bu iddia ve görseller teröristler tarafından üretilen materyallerse...
Gazeteci doğruluğundan emin olmadığı hiçbir haberi paylaşmaz.
Gözleriyle görmediği hiçbir şeyi şahit olmuş gibi yazmaz. Hele bu iddia ve görseller infial uyandırıcı nitelikteyse...
Yukarıda sözünü ettiğimiz haberlerin birçoğunun 'çocuk istismarı' olduğu çok açık. Ve bu istismara ortak olan gazeteciler var; çok yazık.
Şiddet haberlerindeki etik standartları önemsememeleri bir yana...
Öfkelerinin ve önyargılarının esiri olan bu 'gazeteciler' bilerek ya da bilmeyerek terör propagandasına alet oluyorlar.
En büyük zararı mesleğin kendisine ve habere veriyorlar. Bir noktadan sonra hem kendileri hem de okurlar 'yalancı çoban' sendromuna kapılıyor. İnandırıcılık buharlaşıyor, doğru ile yanlış, haklı ile haksız birbirine karışıyor.
En önemlisi bu gazeteciler ve gazetecilik tarzı yüzünden hak aramak, özgürlükleri savunmak zorlaşıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA