BM kayıtlarına göre Aylan Kürdi bu yaz Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken Akdeniz'de boğulan 2 bin 500 insandan biriydi. Ne ilk bebekti Akdeniz'in insanlık mezarlığına gömülen, ne de ilk mülteciydi.
Diğerlerinin adını ya da sanını neredeyse hiçbirimiz duymadık. Onlar bizim için sadece birer 'numara'. Fakat minik Aylan öyle mi? Onun sahile vurmuş günahsız bedeninin masumiyeti gitmiyor gözlerimizin önünden.
İşte buna 'fotoğrafın gücü' diyoruz. Bazen bir kare fotoğraf yüzlerce haberin, köşe yazısının, şiirin, tablonun anlatamayacağı bir hikayeyi bütün açıklığıyla ve çarpıcılığıyla anlatıverir.
***
Fotoğraflar vardır; hepimiz biliriz. Dünyayı değiştiren; dünyaya merhamet, adalet, cesaret, hürriyet gibi insanlık değerlerini hatırlatan fotoğraflardır onlar.
Ebu Gureyb'de çekilen insanlık dışı muamele fotoğrafları mesela... Dünya kamuoyuna işkence rezaletini gösterdi bütün çıplaklığıyla... 1993 yılında Sudan'da çekilen '
çocuk ve akbaba' fotoğrafı... Dünyaya Afrika kıtasının varlığını ve sefaletin yakıcılığını hatırlattı. 1989 yılında,
Tiananmen meydanında, tankların önünde kıpırdamadan duran genç adam cesaretin evrensel simgesi haline geldi.
Çekilmesinin üzerinden bir hafta dahi geçmeden Aylan Kürdi'nin fotoğrafı da bu katalogdaki yerini aldı. DHA muhabiri Nilüfer Demir'i kutluyorum. Fotoğrafı yayımladıkları halde altına onun imzasını atmayan bütün gazeteleri kınıyorum.
***
Başta İngiliz ve Amerikan medyası olmak üzere dünyanın 'tanınmış' gazetelerinin önemlice bir kısmı bir an bile tereddüde düşmedi fotoğrafı yayımlamakta.
Türkiye'deki bazı gazeteler bu fotoğrafı ilk sayfalarından, kocaman, duyurdular okurlarına. Bazıları iç sayfalarında bile yer vermediler.
Bir 'etik' tartışması başladı.
Yayımlanmamasını eleştirenler imajın travmatik özelliklerine, çocuk hakları ihlallerine, bir bebek ölümünün medyatikleştirilmesine ve önemli bir toplumsal sorunun seyirlik hale dönüştürülmesine vurgu yaptılar.
Yayımlanması gerektiğini söyleyenler kısaca
'bu önemli bir fotoğraf ve haberdir; kayıtsız kalamayız' dediler. Bendeniz bazı şerhler düşmek kaydıyla ikinci grupta yer alıyorum.
Fotoğrafın
'okurları fiziken ve ruhen sarsacak nitelikte' olduğu eleştirisini anlıyorum. Fakat bu fotoğrafın sadece sarsıcı değil aynı zamanda
'kendine getirici' nitelikte de olduğunu görmek gerekiyor. Ve fotoğrafı yayımlamak 'ayrıca' bir mağduriyete yol açmayacak.
Elbette, Aylan'ın tek başına sahilde uzandığı ve umutsuzluk aşılayan fotoğraf yerine, güvenlik görevlisinin kucağında olduğu fotoğraf tercih edilebilirdi. Ve unutmamak gerekir: Bu neviden fotoğrafları olur olmaz yerlerde ve bağlamsız kullanmak, mesajın etkisini azaltıp şiddeti sıradanlaştırabilir.
***
Etik tartışmalar tecrübeyle yakından ilgilidir ve bazen nedenlerden değil sonuçlardan yola çıkmak daha yararlı olabilir.
Bu olayda sonuçlara baktığımızda şunları görüyoruz: Bebek Aylan'ın fotoğrafı dünya kamuoyunu kör ve sağır olmaktan kurtardı. Dünya insanlarına Akdeniz'de batan yüzlerce botu ve boğulan onlarca çocuğu hatırlattı.
Kimi Avrupa ülkelerinin liderlerinden AB'nin göçmen politikalarının değiştirilmesi gerektiği yönünde açıklamalar geldi. Finlandiya Başbakanı mültecileri kendi evinde ağırlayacağını söyledi. İspanya'da Madrid başta olmak üzere kimi belediye başkanları mültecilere destek sözü verdiler. Mülteci karşıtı akımlar zayıflarken, insan hakları örgütleri ve mültecilere yönelik yardım kampanyaları güç kazandı.
Bütün bunlar da gösteriyor ki Akdeniz'deki insanlık dramını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve insanları bu konuda tavır sahibi olmaya zorlayan bu fotoğrafın yayımlanması, yayımlanmamasından daha doğru bir tercihtir.
Ki artık bu fotoğraf
'görmezden gelinemeyecek' hale gelmiştir.