İsrail'in Lübnan'da önce çağrı cihazlarını ardından telsizleri patlatarak düzenlediği saldırılar dünyayı şoke etmiş durumda. Buradan iki önemli ders çıkarmamız gerekiyor. İlki siyasi tasavvurumuza ikincisi de yüksek teknoloji tasavvurumuza dair.
Siyasi olarak siber katliamların devlet destekli net ve saf bir kitlesel terör eylemi olduğunu kavramak gerekiyor. İsrail ve destekçisi Batılı ülkeler hedefleri için her tür insani, ahlaki ve hukuki normu çiğneyen bir tıynete sahip. Afganistan, Irak, Libya, Ukrayna ve Gazze'de bunu fazlasıyla gördük.
Zira İsrail'in siber katliamları nereden bakılırsa bakılsın bir devlet terörizmidir. Bir insanlık ve savaş suçudur. Bu saldırılarıyla İsrail sadece cephedeki Hizbullah üyelerini değil evde, çarşıda, pazarda, hastanede, okulda, camide, markette, bankada, otomobilde veya parkta bulunan milyonlarca sivilin, çocuk ve kadının hayatını da hiçe saydığını bir kez daha dünyanın gözüne soktu.
Karşımızda 12 kişinin öldüğü ve 300'ü ağır 3 bine yakın kişinin el, ayak ve gözlerini kaybederek yaralandığı barbar katliamın teknolojik boyutunu aşan bir sorun var. O da ayırım gözetilmeksizin bütün Lübnan halkının hedef alınmasıdır.
***
Kameralardan da görüldüğü üzere bir markette kasiyerin hemen arkasında duran çocuk dâhil sayısız insan saldırıdan etkilendi. Patlayıcı yerleştirilen 3 bin çağrı cihazı aynı anda rastgele havaya uçuruldu. Böylece dünya siyonizmin sapkın ve terörist zihniyetinin insanlık için nasıl bir tehlike olduğunu bir kez daha gördü.***
Lübnan'daki siber katliamların da gösterdiği gibi ülkeleri birer birer topluca kaosa sürüklemekten çekinmiyorlar.