Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sayfasına girip "faaliyette olan siyasi partiler" listesine bakarsanız şu an 168 siyasi partinin faaliyette olduğunu görürsünüz. Bu listede bulunan siyasi partilerin 149'u AK Parti'nin iktidara gelmesinden sonra kurulmuş. Sadece 2024 yılında 33 parti faaliyete başlamış.
En son 2023'te yapılan parlamento seçimlerine girmeye hak kazanan partilerin sayısı 36'ydı. Bu partilerden sadece 24'ü yüksek seçim kuruluna başvurarak, seçim pusulasında yer aldı ve seçime katıldı.
Bir partinin seçimlere katılma yeterliliğini sağlayabilmesi için "illerin en az yarısında teşkilatlanmaları" gerekir. Dolayısıyla, bir partinin resmi olarak faaliyete başlaması bu bağlamda yeterli değildir.
Şu an parlamentoda temsil eden 15 farklı siyasal parti var. Bu partilerin bazıları bir sandalyeye sahip. Birinci parti olan AK Parti'nin şu an için 268 milletvekili var. İkinci parti CHP ise 130 vekile sahip. Yani AK Parti, kendisine en yakın partinin iki katından fazla sandalye ile temsil ediliyor. Geriye doğru bakıldığında tüm seçimlerde AK Parti, kendisine en yakın partinin milletvekili sayısının iki katından fazla sandalye kazanmış.
Parlamentoda temsil edilen partilerin önemli bir kısmı, başka partilerin listesinden aday olan ya da başka partilerle ittifak yaparak seçime girenlerden oluşuyor. Seçildikten sonra, istifa edenler kendi partilerine geçtiler.
Yazının buraya kadar olan kısmı, Türkiye'nin mevcut siyasi partilere ilişkin veri ve bilgilerden oluşuyor. Doğal olarak bu partilerin büyük çoğunluğunun adını bile bilmesek de siyasi parti sayısı açısından geniş bir yelpazeye sahibiz. Yine bu partilerin bazıları, faaliyette bulunan, mecliste temsil edilen partilerden hatta iktidar partisinden ayrılanlar tarafından kurulsa da siyasi bir ağırlığa sahip değil.
Peki, bir çoğu seçime girme yeterliliğine bile sahip olamayacak bu partiler niçin kurulur? Ne işe yararlar? Siyasette boşluk olduğu için mi kurulmuşlardır? Gerçekten belli taban eğilimlerine bakarak, ya da toplumsal bir karşılığı olduğu beklentisinden hareketle mi kurulmuştur?
Bu soruların tek bir cevabı yok. Siyasi partilerin her birini kendi gerçekliği içinde analiz etmek gerekir. Ancak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın partisinin dünkü Rize İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada dile getirdiği bazı hususlar, genelleştirilebilecek ipuçlarını barındırmaktaydı. Erdoğan konuşmasında şöyle bir saptama vardı: "Türkiye'de ticarethane gibi çalışan yeteri kadar parti var, sivil toplum kuruluşları var, belediye ve benzeri zaten var ama AK Parti böyle olamaz. Millete hizmet için kendilerine tahsis edilen kaynakları, kimi terör örgütlerine aktarır, kimi çeşitli organizasyonlar üzerinden yağmalar, kimi hiçbir eser üretmeden çarçur eder, kimi nefsini tatmin için etrafına dağıtır, kimi siyasi kariyerini inşa etmek için kullanır. Bunun adı siyaset değil, açık söylüyorum millete ihanettir."
Sadece AK Parti döneminde öne çıkan bazı siyasi aktörler, büyük iddialarla siyasi parti kurdular. AK Parti, CHP ve MHP'den ayrılanlar kendi partilerine ve yöneticilerine ağır eleştiriler getirdiler. Siyasetin merkezinde oluşan boşluğu ilk seçimde dolduracaklarını iddia edenler, bugün mevcut partilerini ayakta tutmakta zorlanıyorlar.
Bunlardan İYİ Parti, Gelecek ve Deva partileri büyük iddialarla kurulsalar da özgün ve tekil bir siyaset üretemedikleri için CHP siyasetine eklemlenerek ayakta kalmayı denediler. Deva ve Gelecek partileri, parlamentoya CHP'li seçmenin oyları ile girebildiler.
Bugün için her üç partinin milletvekilleri birer birer istifa ederek yeni bir arayış peşindeler. Kendi partilerinde bir gelecek görmüyorlar. Partilerinin toplumsal bir karşılığının olmadığının farkındalar.
Bu partilerin gelecek için önemli bir faydaları oldu. Türkiye'nin siyasi ve toplumsal gerçekliğini anlama açısından siyasi bir laboratuvar vazifesi gördüler. Bu da az bir şey değildir.