Diyarbakır uçağına bindiğim zaman içimi garip bir hüzün kapladı. İnsanların yıllardır acılı öyküler biriktirdiği bir şehre gidiyordum. Diyarbakır cezaevi, faili meçhuller, yazması, konuşması, müziği bile yasak olan bir dil geldi aklıma. Yıllardır İstanbul'dan Diyarbakır'a bakan biri olarak evet ilk kez gidiyordum Diyarbakır'a. Yılların uzaklığına karşın şimdi yakin olma zamanıydı Diyarbakır'a…
İlk şoku Diyarbakır Havaalanında yaşadım. İndiğim havaalanında her yer jet, askeri helikopter doluydu. Şaşırdım ve yanımdakine sordum "neden buraya indik?" diye. "Diyarbakır Havaalanı'nı hem siviller hem askerler kullanıyor" dedi. İlk şoku atlattıktan sonra bizi karşılayan arkadaşlarla şehrin merkezine doğru gitmeye başladık.
Askeriye'nin önünden geçerken "Vatan bir bütündür parçalanamaz" yazısı dikkatimi çekti. Diyarbakırlılarla da konuşunca vatanın bütün olmasını isteyenin sadece askerler değil Diyarbakırlıların da olduğunu daha net anlayacaktım. Hiçbir Diyarbakırlı bölünmek istemiyordu.
Diyarbakır'ın aydınlık ve umut dolu yüzlerinden Milat Gazetesi yazarı Ahmet Ay ağabeyin sohbeti de ayrı bir keyif kattı Diyarbakır gezime.
***
Diyarbakır müthiş politize olmuş bir şehir. Neredeyse konuşulan her konu politikti. Böyle bir şehirde politik olmamak da mümkün değil zaten. Çünkü Diyarbakır'da ateşin değmediği hiçbir ev yok. O kadar büyük acılar yaşanmış ki bu bölgede.
Çözüm süreci bile büyük bir hastalığın kabullenme sürecindeki evreler gibi rehabilitasyon ve acıyı yaşama sürecine dönüşmüş. İnsanlar, ilk önce hemen geçmişte yaşadıkları trajedileri sıralıyor ardı ardına:
"Gece yarısı geldiler, köyümüzü yaktılar", "kardeşim, abim, ablam dağda öldü", "bir w harfi yüzünden yıllardır yargılandım", "Saraykapı'dan arkadaşlarım girdi bir daha asla çıkamadı", "defalarca çatışmanın ortasında kaldım", "Kürtçe konuşuyorum diye saatlerce dayak yedim", "Diyarbakır işkencelerini anlatmak istemiyorum", "dostlarım bir gece yarısı evlerinden alındı bir daha da gelmedi" gibi bir sürü acı dolu şeyler...
Fakat hiçbir öykü, doktor arkadaşımın anlattığı kadar sarsıcı ve Kürt sorunu ile terör dediğimiz olgunun bu kadar içiçe geçtiğini anlatamazdı.
DAĞDA ÖLEN HAFIZ
Diyarbakır'da bir doktor arkadaşım, çok sevdiği bir dostunun hafız kardeşinin dağda öldüğünü ve abisinin bundan hiç bahsetmediğini anlattı. Bir gün sormuş "neden anlatmıyorsun hiç?" diye. O da "ben kendi acımla kimseyi ikna etmek istemiyorum" demiş. Evet bu topraklarda insanlar kendilerini ifade ve karşındakini ikna etmek için bile ne kadar çok acı çekti. Bu cümle adeta bütün yaşananları özetliyordu. Çünkü herşey gelip "ikna"ya dayanıyordu.
Bu insanların ne kadar çok yara aldığına bir kez daha şahit oluyordum. Ve bu yaraların sarılmaya çalışıldığını, bölgeye huzurun, kardeşliğin getirilmesi için süreci başlatanlara da gönül dolusu dualarını eksik etmediklerine şahit oldum.
Abdullah Öcalan'a çok ciddi bir sevgi ve saygı var bölgede. "Önder ne derse o olur" diyor birçoğu.
"Kürtler PKK'ya destek vermişse bunun için size bin tane sebep sayabilirim" diyen insanlar gördüm.
"Bir Türk kızıyla evlenmek için ne süreçlerden geçtiğimi bir ben bilirim bir Allah" diyen insanlar da.
BUGÜNLERE GELMEK KOLAY OLMADI
AK Parti Diyarbakır il Başkanı Aydın Altaç, daha yeni göreve gelmiş. Bölgeyi çok iyi biliyor. 18 yıllık öğretmenlik hayatı da olan Altaç; "Bu sürece Diyarbakır'dan karşı çıkan hiç kimse yok diyebilirim. Herkes destek veriyor. Süreçten sonra 284 tane şirket yatırım yapmak ve yer tahsisi için başvurmuş. Güneş, toprak ve su ile ilgili bir sıkıntımız yok. Nüfusumuzun yüzde 55' i 30 yaşın altında" diyerek barış sürecinden sonra Diyarbakır'ın yıldızının daha da parlayacağını anlatıyor.
Altaç da şahit olduğu bir öyküsünü anlattı: "93 yılında öğretmen arkadaşım gözlerimin önünde öldürüldü, kardeşinin öldürüldüğünü duyan abisi koşarak geldi o da öldürüldü. Ve cenazeleri yerde 3-4 saat bekletildi. O günlerden bugüne gelmek hiç kolay olmadı. Bu süreç bir cesaret işidir. Ortada bir irade var ve herkes bunu görüyor" dedi.
CANIMI AL ALLAH'IM, KARDEŞ KAVGASINI GÖRMEYEYİM
Altaç, geçenlerde bir köye gittiğini ve orada 90 yaşındaki bir hacı amcanın kolundan tutup "Oğlum 90 yaşındayım bu süreç başlamadan önce Alllah'a her namazda dua ediyordum. 'Canımı al Allah'ım kardeşin kardeşi öldürdüğünü daha fazla görmek istemiyorum' diye. Şimdi ise "Allah'ım bana ömür ver bu barış sürecinin sonucunu göreyim" dediğini anlattı.
Diyarbakır'da görüşme fırsatı bulduğum birkaç gönül insanının süreçle ilgili değerlendirmeleri ise şöyle:
DİYARBAKIR ZİRVEYE ÇIKACAK
Güneydoğu Girişimci Kadınlar Derneği Başkanı avukat Fatma Öncü: Herkeste büyük bir umut var. Önümüzdeki hafta yedi tane uluslar arası firma ve 50 girişimci kadın yatırım yapmak için Diyarbakır'a gelecek. Barış süreci aynı zamanda Diyarbakır'ı ekonomik anlamda zirveye taşıyacak. Önceden bölgeye güven yoktu şimdi güven var.
ESKİ GERİLİM BİTTİ
AK Parti Diyarbakır İl Kadın kolları Eski Başkanı Özlem Demir :Referandumda direkt sokağa indik. Mahalle mahalle, köy köy dolaşıyorduk. Satırlarla bile kovalandık. İnsanlar korkuyordu, çekiniyordu. Şimdi nereye gitsek çok güzel karşılanıyoruz. Daha önce bize el uzatmayanlar şimdi "buyurun çay için" diyor. Eşim Kürt ben Türk'üm. Gazeteden bir haber okuyan oğlum geçenlerde " Türklerle Kürtler ayrılacakmış anne ben hangi tarafta olacağım" diye sordu.
BİZ ARKAMIZDAKİNDEN, O DA BİZDEN KORKARDI
Diyarbakır Tarih Kültür Derneği kurucu üyesi Mehmet Erim: 58 yaşındayım. 1971'den bu yana normal bir hayat görmedim Dİyarbakır'da. Çok şükür 4 aydır normalleşme var. Sokaklarda yürürken paranoyak olmuştuk, yürürken arkamıza bakıp dururduk. Arkamızdaki de bizden korkardı. Daha önce şehirde bir matem havası vardı 4 aydır yüzler gülüyor.
ERGENEKON DURDU, SİLAH SUSTU
İş adamı Mehmet Erdoğmuş: Barış sürecinin başlamasından sonra bir barış yemeği verdik Diyarbakır'da. Barış olan yerde geçmişe asla dönülemez, geçmiş dile getirilmez, konuşulmaz. Silahlı savaş bitti. Başbakan'ın yaptığı en iyi şey Öcalan ile birlikte süreci başlatması. Daha önce askeri vesayet vardı Öcalan da adada asker vesayeti altındaydı. Öcalan'ı yanlış bilgilendiriyorlardı. Hükümet adadan uzak tutuluyordu. Yoksa süreç çoktan başlamıştı. Ergenekon ile birlikte bu sona erdi. Öcalan dünyayı okudu Kürt savaşının devam edemeyeceğini anladı.
Her şey süreç, her şey politika değil. Sokaktaki Diyarbakırlı gündelik hayata ilişkin ne düşünüyor acaba diye birçok insanla sohbet ettim. Her soruya önce barış sürecini başlatanlara dua ederek başlıyorlardı. Ardından da yerel yönetimler konusunda sıkıntılarını dile getiriyorlardı. Batı'daki şehirleri ve oradaki belediyecilik hizmetlerini bölgelerinde de görmek istiyorlar. AK Parti'nin bölgede yerel yönetimler konusunda atılım yapmasını istiyorlar. Hatta, "Aynı ideolojiden olsak bile belediye hizmetleri açısından daha çok hizmet almak istiyoruz" diyenler oldu.
"Diyarbakır'ı anlayan bilen insanların bölgeye gelmesi lazım" deyip örnek veriyorlar: "Mesela Emniyet Müdürü Recep Güven"
Anadolu'nun kadim coğrafyasının sultan şehirlerinden, enbiyalar ve evliyalar diyarı Diyarbakır'da umudu görmek, umutlarımı artırdı…