Özellikle son dönemlerde muhafazakar medyanın yazarları, çizerleri ve meselelere objektif bakan yazar ve aydınlar çok ciddi bir baskı altında.
Seçimlerde kıyı şeritlerinin belli partilerin tekelinde olmasına benzer bir sosyoloji, sosyal medyaya da hakim.
Ülkenin ana damarını oluşturan yüzde 50'lik kitlenin düşüncelerine tahammül edemeyenlerle dolu sosyal medya. Kendileri gibi düşünmeyenlere karşı bazen müthiş bir "mahalle baskısı" uygulanıyor.
***
Ana akım gazetelerin internet sitelerindeki yorumlara bakınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Diyelim bir gazetenin internet sitesinde bir habere Hükümetle ilgili olumlu bir yorum yapıldı.
Bu tahammülsüz kitle hem karşı yorumlara hem de yorumların altındaki "beğenmedim" butonlarına basarak sanal baskı oluşturduğunu sanıyor. Sanki ellerindeki son cephe internet kalmış da ölesiye orayı kaptırmama mücadelesi veriyorlar!
***
Bu baskı kim tarafından mı oluşturuluyor? Tabi ki muhafazakarla aynı düşünce sistematiğinden gelmeyen ama demokrat olduklarını iddia eden yazar, çizer, okur tayfası ve onların şürekası tarafından.
Bu insanlar, AK Parti'nin attığı demokratik adımlara, ekonomik gelişmelere, Türkiye'nin çehresinin değişmesine destek verip "güzel iş yapıyorsunuz yola devam" dediğiniz anda ensenizde boza pişirmeye başlıyor.
***
En ezber klişeleri şunlar: "Kaç para aldın AK Parti'den?", "Yandaş", "yalaka", "kuş beyinli", "Sen ne anlarsın bu işlerden?", "Yakında bir köşe kaparsın yandaş medyada", "birikimin bu işlere yetmez" vs. gibi daha ağza alınmayacak hakaretler.
Bunlar yazıma alıntı yapabildiğim en "hijyenik" sözde muhalif kelamları. Hep üstenci, yukarıdan bakan, kendisi gibi düşünmeyeni, daha doğrusu halkı aşağılayan bir bakış. Ciddi ciddi kendi ideolojilerini, fikirlerini, birer kimlik haline getirip adına da "demokrasi bu" deyip dayatıyorlar.
***
"Gazeteci dediğin objektif olur" dayatması da ayrı bir muamma zaten. 28 Şubat sürecinde Refahyol Hükümeti'ne karşı mesela ne kadar "objektif" olduklarına millet olarak hepimiz şahit olduk(!)
"Neden 28 Şubat'ta subjektiftiniz?" diye soramıyorsunuz bile. Çünkü eski defterleri açmış oluyorsunuz.
***
Başta ciddi ciddi açıklama yapmaya çalışıyordum ama şimdi hiç aldırmıyorum. Çünkü siz ne derseniz deyin onların klişeleri, çok bilmiş aydınları, bol küfürlü dağarcıkları, internet kurdu yorumcuları, "bol baharatlı sözlükleri" var.
Yeni ortaya çıkmış biri değilim. Kendime göre anlam dünyam ve doğrularım var. Onların gözü kapalı sövdüğü Hükümetin, attığı demokratik adımları, iyi icraatları herzaman takdir eden biriyim.
Mesela Cem evi meselesinde , şimdiye kadar Ruhban okulunun açılamamasında, Kürtaj meselesinde AK Parti'yi ciddi ciddi eleştirdiğim de oldu. Ama sırf eleştirileceğim diye kusura bakmasınlar hakkı teslim etmekten de vaz geçemem.
Çünkü bu ülkeyi seviyorum ve kim bir adım atarsa geleceğimiz için alkışlayacağımı söylüyorum. Milletin yararına, kanın durmasını sağlayacak her türlü ekonomik, psikolojik, sosyal politikanın yanında olduğumu ifade ediyorum. Aynı şeyleri Kılıçdaroğlu yapsın onu da alkışlarım.
Sanatçılar için de geçerli bu. AK Parti'ye bir sanatçı mı destek verdi hemen linç politikası devreye giriyor. Hatırlasanıza Ajda Pekkan'a yapılanı? Somali'ye destek gezisine çıktı ve Hükümete iltifat etti diye kadına demediklerini bırakmadılar. Sezen Aksu'ya "Sazan" bile dediler.
İşin garip yanı ne biliyor musunuz? Ciddi anlamda cahil bu insanlar! Evet cahiller! Yazarı da cahil, sanatçısı da! Çünkü tevazusuz ilmin cehalet olduğunu idrak edemiyorlar.
Furkan 63'te Rabbin buyurduğu gibi: "Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der geçerler."