Salı öğleden sonra Ercan'la Caner'e "Hadi bakalım, biz de çıkalım ve şu restoranların açılması nasıl olmuş bir bakalım" dedim.. Her kafadan bir ses çıkıyor çünkü.. Herkes işine geldiği gibi konuşup yazıyor çünkü..
Daha ortada fol ve yumurta yokken, "Bu gevşeme olmadı" diye kıyamet koparan, o her ama her şeye muhaliflerden, "Saat 19.00 az oldu.. Gece yasağına dek açık olmalıydık" diyen esnafa dek..
Çıkacağız da nereye gideceğiz?.
"Bedri Usta" dedim.. "Hem Kalamış'ta güneşi batırır, bir tatlı huzur alırız.. Hem de Bedri Usta'nın o usta ellerinden çıkma birer Adana yeriz.." Beş gibi düştük yola.. Nerdeyse bir yıldır geçmemişim köprüden..
O Boğaz'ın emsalsiz güzelliğini nasıl özlemişim.. "Yavaş" dedim Ercan'a.. "Sindirelim manzarayı.." Ve o sırada Çamlıca Tepesi'ni gördüm.. Yeni yapılan anten kulesi, İstanbul'un değil, dünyanın en güzel manzaralı Çamlıca Tepesi'nde tek başına, ince, narin bir genç kız gibi göklere uzanıyor..
Tek başına..
Böyle bir anten cehennemine dönmüştü Çamlıca.. Sadece İstanbul'un değil, dünyanın Âşıklar Tepesi..
Son geçtiğimde, Truffaut'nun o efsane filmi Fahrenheit 451'de simgelediği "Televizyon Anten Cehennemi" idi, o güzelim tepe..
Nerdeyse her kanal kendi anten kulesini diktiği için..
Köprüden geçerken o tarafa bakamıyordum adeta, midem bulanmasın diye.
Bakmaya doyamadığım kule arkada kalıp gözden kaybolur olmaz, tabletimi açtım.. İşte teknik bilgiler..
"İstanbul'un sembolü olması beklenen yeni kulede 39 ve 40'ıncı katlarda deniz seviyesinden 393.5 ve 398 metre yüksekliğinde birer restoran, 33 ve 34'üncü katlarında deniz seviyesinden 366.5 ve 371 metre yüksekliğinde iki ayrı seyir terası da yer alacak. Kulenin topraktan yüksekliği 388.5, deniz seviyesinden yüksekliği ise 576.5 metre.. Kule her biri 4.5 metre yüksekliğinde ve 4 katı yerin altında 53 kattan oluşuyor."
Dünyaya baktım, iPad'imden. En yüksek yapı, Dubai'deki ünlü Burç Halife.. 828 metre.. Bizim kule 17'nci sırada geliyor dünyada..
Ünlü Eiffel Kulesi ise anteninin ucuna kadar, yani o anten sütunu dahil 325 metre.. Bizim kuleden 63.5 metre kısa yani..
"Çocuklar" dedim.. "Bu kule halka açılır açılmaz gelelim.. Önce İstanbul'a doyasıya bakalım, akşamüzeri. Sonra çıkıp yemek yiyelim.. Yemekten sonra, tekrar seyir terasına inip, dünyanın en güzel gece manzarasına sahip kentini bir daha seyredelim.."
...Ve işte, E5 yolundan Boğaziçi Köprüsü'ne girenler, bugün bu güzelliği görüyorlar.. Yarın altında dolaşacak, hatta içinde, restoranlarında oturacak ve seyir teraslarında çepeçevre dolaşıp İstanbul'u yaşayacaklar.
"En güzel gece manzarası" deyişi bana ait değil. Eski okurlar bilirler.. Işıklar içinde yatsın Cüneyt Ağabey'le, Lufthansa Alman Hava Yolları'nın PR Danışmanlığı'nı yaparken, sık sık Almanya'ya gazeteci kafileleri götürür olmuştum..
Bir gece, böyle bir geziden dönüyoruz. İstanbul için iniş anonsu verildi ki, bir hostes yanıma geldi, "Kaptan sizi kokpite davet ediyor" dedi..
Sağda solda iki kaptan var.
Orta gerilerinde bir portatif koltuk.
Onu da bana açmışlar. Oturdum, bağlandım.. Kaptan anlattı..
Hostesten öğrenmiş benim de Lufthansa'cı olduğumu..
"Sizi dünyanın en güzel gece manzarasını görmeniz için davet ettim" dedi..
Lufthansa pilotları aralarında anket yapmışlar.. Gece inmeyi sevdikleri iki kent varmış dünyada..
İstanbul ve Rio!. Bu iki kentin gece uçuşlarına gönüllü yazılırlarmış..
"Yolcular belki üzülecek ama, kuleden izin isteyip size, Karadeniz'e kadar çıkıp dönerek bir İstanbul gece turu attıracağım ki, ne demek istediğimi görün" dedi.. Yaklaşık yarım asır geçti aradan, ama o manzara hâlâ gözlerimin önünde..
Gece, bizim İstanbul'a insan eliyle yaptığımız tüm çirkinlikleri örtünce, geriye sadece o emsalsiz güzellikler kalıyor ve siz doyamıyorsunuz..
Şimdi artık uçak turuna gerek yok. Denizden 576.5 metre yukarı çıkın asansörle, teras turu atın..
İstanbul geceleri ayaklarınızın altında olacak..
Eiffel yılda 6 milyon turist çekiyor. Varın hesaplayın, bizim o emsalsiz İstanbul'a bakan kule kaç milyon çeker?.
***
SANA ARTIK SADECE ACIYORUM, ÖZDEMİR!..
İzmir'in o efsane Fuar yılları ve Saffet'in unutulmaz Mogambo Bahçesi'nde biz Modern Folk, o tek başına birlikte çalışırken tanışmış ve yakın arkadaş olmuştuk, Özdemir Erdoğan'la.. O zaman, tek gitarıyla harika Fransız şansonları söylerdi..
O şansonlar onu bir yere getirmedi. Ne zaman, hep karşı olduğu, hatta aşağıladığı "Araçman" diye dalga geçilen akıma uydu ve bir Yunan şarkısına yazılan sözlerle "Duyduk Duymadık Demeyin"i 45'lik yaptı, tavanlara vurdu.
Sonra harika işler alıp, programlar yapmaya başladı..
Yaz bahçelerinde İstanbul'un, 4.5-5 saat söylerdi.. Aynen öyle.. Ali ile (Kocatepe) giderdik. Ali de hayranıydı onun. Kaç Eurovision için onu düşündü. Onun için şarkılar yaptı.. Keman Hocası..
Küçük Bir Aşk Masalı gibi..
Etiler'den Tuzla'ya, Adil'e gittik Özdemir için bir gece.. Bir başladı..
Türkçe pop söyledi.. Fransız şansonları, Amerikan İtalyan melodileri söyledi. Alaturka şarkılar söyledi.. Harika.. Anadolu'yu türkülerle dolaştı.. Coşturdu, kaldırdı oynattı.. Bozlaklar, uzun havalar söyletti, ağlattı.. Bir caz şarkıları sıraladı, olmaz böyle şey..
Rock söyledi.. Her ama her şeyi okuyan ama hep mükemmel okuyan Özdemir'di o!
Şimdi o Özdemir'e bakıyorum. Baştan sona kendi hataları, ters inadı ve ısrarı ile kaybolan popülerliğini ve unutulmuşluğunu hazmedemiyor, heykellere saldıran yobazlar gibi, bu ülkenin müzik anıtlarına balta kazma girip gündem olmaya çalışıyor.
Dün gene bizim Günaydın'a manşet yaptırmış kendini..
Tuba'ya bilgiçlik taslamış.
"Unutmayalım ki, her şarkı bir tiyatrodur. Şarkıları gerçek hayatla karıştırmamalı" diyor.. Ama o her biri "tiyatro" olan şarkıları sahnede her defasında seyircisini şaşırtan kılıklarla okuyan Zeki Müren'e saldırıyor..
Hani "tiyatro" idi, Özdemir?.
Müren'in yaptığı ne peki, hem de en hasından.. Tiyatro!. Şov!.
Özdemir Erdoğan, Las Vegas gazinolarının baş şovmeni Liberace'yi en iyi bilenlerden olmalı.. Üstelik Libarece, şarkıcı da değil, sadece piyanistken ve genelde klasik çalarken, Zeki Müren'e ilham veren süslü, rengârenk kılıklarıyla "star" olmuştu Vegas'ta..
Sen Vegas'ta starlık nedir, onu da iyi bilirsin, Özdemir!.
Star olmak!.. İşte Özdemir'in hazmedemediği bu aslında..
Hayatı boyunca, o muhteşem besteci, söz yazarı ve yorumcu ustalığına rağmen, ters kafası yüzünden hiç "star" olamadı..
Unutuldu sonunda ve şimdi kendini hatırlatmak için anıtlara saldırıyor ve ben artık ona sadece acıyorum..
Nasıl acımam?.
Ertuğrul Özkök köşesinde Zeki Müren'e, "Gençlere kötü örnek oldu, geyliği teşvik etti" diye çağdışı bir ithamla saldıran Özdemir'in, kendi plak kapağını yayınladı, ben buraya koyamıyorum..
Çırılçıplaktı Özdemir, kendi plak kapağında..
Hani "Mini etekli" diye Zeki'ye kızan adam.. Pardon Adem, çırılçıplaktı!.
***
ALKENT'İMİZİ YOK EDENLER TELAŞTA..
Aidatları üç kuruş azaltmak için, Alkent'in dillere destan ününü ve değerini on paralık eden yeni yönetim, yaklaşan seçimler için telaşta olmalı ki, durmadan kapımıza yazılı, cebimize mesajlarla düşmeye başladı.
Ama düşecekler.. Kendileri düşecekler.. Çünkü oturanlar, daire sahibi olanlar, Alkent'in onların yüzünden nasıl düştüğünü biliyorlar.
Ben geldiğimde gece sabahlara dek K9 köpekleri ile güvenlikçiler dolaşırdı. Bahçe kapımı açık bırakıp çıktığımı hatırlar, ama eve dönme gereği duymazdım. O kadar güvenliydi Alkent.
Güvenlik masraflarını düşürmek için yığınla adam kovdular. O Alkent'te tarihinde ilk defa bir soygun oldu, geçen ay.. Bir bahçe dairesi soyuldu.
Hırsızlar 150 kiloluk demir kasayı aldılar, evden, bahçeden çıkardılar, bahçe çitlerini aştılar.
Kimsenin haberi olmadı.
Yönetim bu soygunu duyurmamak için çırpındı. Tek kelime yazı ya da mesaj gelmedi..
Neden?. Cevap açık..
Alkent'te evvelden kaç güvenlik görevlisi vardı?. Bugün kaç tane var, hadi açıklayın? Kaç kişi kovdunuz da sitede güvenlik bitti?
Alkent, özel ve halka açık bahçeleri, her apartman girişiyle dört mevsim çiçek ve renk cümbüşü idi. Çünkü bol bahçıvanı, serası vardı. O serada yetiştirilen fidelerle Alkent cennete dönerdi. Bahçıvanları kovdular.
Serayı kapadılar.. Şimdi Alkent benim bahçem dışında çimen de değil.. Ot.. Salın inekleri, koyunları, otlasın..
Evimde bir ampul patlasın ya da bir musluk damlasın, bir telefonla anında "Usta" gelir tamir ederdi. Aidat düşsün diye tamircileri de kovdular.
Şimdi en ciddi tamirat için dahi randevu veriyorlar.
Adam kalmadı ki?.
Utanmadan ne yazmışlar biliyor musunuz?.
"Sizin paranızı, bizim paramız gibi kullandık!." Peki mesela benim daireme şimdi alıcı olarak ne verirsiniz, bi söyleyin bakalım?.
Evvelden burada daire isteyenler, kiracı veya sahip olsun sıraya girer aylarca beklerdi. Şimdi "Satılık/Kiralık" ilanları aylarca camlarda kalıyor. Neden acaba?.
Ben söyleyeyim..
Alkent'in itibarını on paralık ettiniz de ondan..
Sizden derhal kurtulmanın yolunu aramalı, aklı başındaki Alkentliler.. Kurtulmalı ki, Alkent eski, güzel, unutulmaz, efsane günlerine dönsün!.
***
TEBESSÜM
Temel ile Dursun yolda bin lira buldular. Dursun "Elli elli paylaşalım" dedi. Temel sordu.. "Kalan 900 ne olacak, peki?."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Seni affedecek kadar olgunum. Ama tekrar güvenecek kadar aptal değilim." W. Golding
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz