Sabah kalktım. Kahvaltı. Salona geçtim, televizyonu tıkladım. Ekran'da Musa Eroğlu!. Ve de benim en sevdiğim türküsüyle.. "Halil İbrahim!.."
"Dağda kızıl ot biter
İçinde keklik öter
Eşkıyadan da beter
Uslan be Halil İbrahim
Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim
Müfreze dağı sarar
Dağda kaçaklar arar
Geçit vermez kayalar
Hızlan be Halil İbrahim
Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim
Derede su durulur
Daldan köprü kurulur
El yerine vurulur
Aslan be Halil İbrahim
Kıvırcık saçlarına Kar düşmüş uçlarına Dağın yamaçlarına Yaslan be Halil İbrahim"
(Sözler: Âşık Dursun Ali Akınet)
Sanki bana, "Yahu, günlerdir Adana gecesini, Yaşar Kemal'i anlattın, hani nerde Musa Eroğlu" diyor ekran.. Unutur muyum?.
O geceyi anlatmayı, 12 sene sonra bir daha anlatmayı tabii, tatil sabahına bıraktım da ondan.. İşte 10 Ekim 2009'daki yazım..
***
***
Hâlâ, Yaşar Ağabey'in, Musa Usta'nın adı geçtikçe gündüz görüyorum o rüyayı ama..
Pandemi bitsin sendeyim Musa Usta.. Seni ve Cumhuriyet çocuklarına armağan ettiğin ormanını görmek için.. Halil İbrahim'i senden, yanında dinlemek için..
Çok özledim seni, Musa Ustam, çooookkk!.
***
KOCA NASIL PİŞİRİLİR?
Yasemin, eski defterleri karıştırmış.. Tüccar züğürtlemedi ama yaşlandı. Pazar günlerime yardımcı olmak istemiş Yaso.. Eski yazılardan seçmiş..
Valla güzel de seçmiş.. İşte size 12 Nisan 1996 yılında yayınlanan bir yazım.. 1800 yıllarında basılmış bir yemek kitabının önsözüymüş.. Feministler, başlığa bakıp, yazıya çok heveslenmesinler.. Bu pişirmek, o pişirmek değil, çünkü..
***
Kocaların çoğu pişirilme süresince yanlış işlem gördüklerinden yumuşaklıklarını ve iyi niyetlerini kaybederek bozulurlar. Gerçek odur ki bazı kadınlar onları sıcak suda haşlayarak bazıları ilgisizlikleri ile dondurarak, bazıları da basıp, ezip, turşusunu kurarak ve yine kimileri de savurganca harcayarak bozulmalarına neden olurlar.
Özenilerek hazırlanan her kocanın, iyi ve yumuşak olacağı söylenemez. Ancak iyi pişirilenin gerçekten tadına doyum olmaz. Koca seçiminde ne lüferin alımındaki gümüş pırıltısı, ne barbunun altın yaldız görünümü geçerlidir. Bunun için çarşı pazar da dolaşmaya gerek yoktur. Genellikle en iyileri kapınızın önüne gelenlerdir. Beğeninin kişisel olduğunu düşünerek koca seçimini yalnızca kendiniz yapınız. Kendiniz sabırla pişiremeyecekseniz, almaktan vazgeçiniz.
Kocayı pişirmek için en iyisi porselen bir kap ise de, elinizde toprak çanaktan başkası yoksa özenle kullanıldığında aynı işi görebilirler. Kocalar da karides ve ıstakoz gibi canlı canlı pişirilirler. Bazen pişerken tencerenin dışına taşıp yanabilir ya da kenarları sertleşerek kabuk tutabilirler. Onları tencerelerinde tutmak için "Görev duygusu" adlı zayıf iplikten çok "Huzur" adlı sağlam sicimle sıkı sıkıya bağlamalıdır.
Sevgi, sıcaklık ve neşeden oluşan sürekli bir ateş yakılır. Kişiliğine uygun bir ısıya ayarlanarak ateşe oturtulur.
Köpürerek taşması halinde kaygılanmamalıdır. Pek çoğu iyi pişinceye kadar sık sık köpürebilir.
Özellikle sirke ve karabiber yerine tatlıcıların öpücük adı altında sattıkları şekerden biraz konulabilir. Tadına bakarken hoşgörü, iyimserlik ve neşe benzeri baharattan birer tutam katmanız önerilir. Ancak bunlar diğer baharat gibi azar azar ve dikkatlice kullanılmalıdır. Yumuşaklığını kontrol ederken sertleşmesinden kaçınılmalıdır. Fazla yayılmasını ve kabın dibine oturarak işe yaramaz hale gelmesini önlemek için arada bir hafifçe karıştırılmalıdır. Kıvama geldiğini anlamak olanaksızdır. Böyle pişirildiği zaman size çok uygun ve sindirilmesi kolay olacaktır. Dikkatsizlik nedeniyle ev ateşini soğutmazsanız bozulmadan istediğiniz süre dayanır. Bu yolla hazırlanmış bir koca, mutlu bir ömür boyunca tadını korur.
***
PAZAR NEŞESİ
100'e merdiven dayamış çift, tesadüf ayni günlerde ölmüş ve cennete gitmişlerdi.
Onları kapıda Aziz Peter karşıladı. Onları nefis bir göl manzarasına sahip villalarına götürdü. Harika bir mutfak ve termal su fışkıran jakuzileri vardı.
Yaşlı adam, "Bu bize kaça mal olacak" dedi.
Aziz Peter, "Burası cennet.
Ev sizin" dedi.
Dolaşmaya çıktılar..
Göl kenarında harika bir tekne onları bekliyordu. Aziz Peter, "Ne zaman isterseniz dolaşabilirsiniz" dedi. Adam gene sordu..
"Kaça bu tekne?." "Bedava" dedi, Aziz Peter.. "Burası cennet!." Ordan klüp binasına gittiler..
Kuş sütü dahil her şey olan bir açık büfe.. En güzel şaraplar..
Adam gene dayanamadı.
"Yiyip içmek kaç para peki?." "Dedim ya" dedi, Aziz Peter.. "Burası cennet.. Her ama her şey sizin ve bedava.." "Peki düşük kolesterol büfesi nerde" diye sordu bu defa adam..
"İşte burası işin en iyi kısmı. Burada istediğiniz her şeyi istediğiniz kadar yiyebilirsiniz, ne şişmanlarsınız, ne de size dokunur!." O an yaşlı adam çıldırdı..
Şapkasını masaya öfkeyle vurmaya başladı. Karısı ve Aziz Peter onu sakinleştirmeye çalışırken, adam karısına bağırdı..
"Eğer senin o brokolili, karnabaharlı, ıspanaklı, avokadolu illet sağlık yemeklerin olmasa, buraya yıllar önce gelebilirdik!."
***
AĞLAMAK!.
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetçi gibi
Durur bir bekçi gibi
Zamana gülmeli gülmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.
Özdemir Asaf
***
LATİN SÖZLERİ
"Malae naturae numquam doctore indigent!."
"Kötü karakterin öğretmene hiç ihtiyacı yoktur!"
Publilius Syrus