Üstat Radi Dikici, Bizans tarihinin en renkli bölümlerinden birini anlatmaya devam ediyor.. İmparator Leo VI erkek çocuk sahibi olma konusunda şanssızlığını yeniyor. Ama bu kez karşısına çok önemli engeller çıkıyor. Yine de çok zeki ve çok iyi eğitimli olduğu için sorunları aşmasını biliyor. Ancak sonunda öyle bir durumla karşı karşıya kalıyor ki, sorunu çözmek ne yasal olarak mümkün, ne de dini bakımdan. Okuyalım bakalım.
***
Patrik Kauleas imparatoru Ayasofya'nın kapısında karşıladı. İmparatorun gözünden patriğin elindeki asaya adeta baston gibi tutunduğunu ve bir koluna da yardımcısının girdiği kaçmadı. Ona rağmen, "Patrik hazretleri sizi iyi gördüm" dedi.
"Çok teşekkür ederim majeste ama birkaç gündür biraz rahatsızım," dedi Patrik.
Birlikte Ayasofya'nın patrikhane bölümüne geçtiler. Özel bir hazırlık yapıldığı belli idi. İmparatora hemen soğuk şerbet ikram edildi.
Leo lafı uzatmadı. "Patrik hazretleri biliyorsunuz, büyük bir talihsizlik eseri iki eşim çok genç yaşta, tahta bir varis veremeden öldüler. Kardeşim Alexander çok şükür yaşamaktadır ama, onun da bir erkek evladı yok. Hanedanımız açısından zor bir durum var. Yasayı biliyorum. Ama kilisemiz bana yardımcı olur diye düşündüm."
"Majeste bu konuda siz gelmeden önce en yetkili arkadaşlarımla toplantı yaptık. Hanedanımızın geleceği için yeniden evlenmenizin kilisemiz kurallarına aykırı olmadığına karar verdik. Bu konuda sorun yok. Ancak yasal sakınca olmaması için senatodan bu konuda bir defa olmak üzere bir kanun geçirirseniz her şey düzgün olur ve ben büyük bir mutlulukla nikahınızı kıyarım."
Bir hafta içinde senatodan karar çıktı ve 900 yılında Patrik Kauleas onları Büyük Saray'ın içinde St Stephen Kilisesi'nde, törenle evlendirdi. Yeni İmparatoriçe Baniana çok kısa zamanda gebe kaldı.
901 yılı geldiğinde önce Patrik Kauleas Şubat ayında öldü. İmparator, yerine, ileride kendisine sorun yaratmasın diye imparatorluk sekreteri
(mysticos) Nicolas'ı atadı.
12 Nisan 901 günü imparatoriçenin doğum sancıları tuttu. Kendisini hemen erguvan renkli odaya aldılar. Sampson Hastanesi'nin tüm doktorları seferber oldu. Birkaç saat sonra başhekim kucağında bir erkek çocuk ile dışarı çıktı. Leo onu sevinçle kucağına aldı. Avucunun içine bir solidus koydu, "Basil dünyaya hoş geldin oğlum," dedi. Hemen peşine imparatoriçeyi sordu.
Doktor, "Majesteleri çok kan kaybetti efendimiz. Şimdilik uyuyor," dedi.
"Kendisini görebilir miyim?" İmparator ona küpesi, bileziği ve gerdanlığı taşlarla süslü çok muhteşem bir hediye hazırlamıştı.
"Müsaade ederseniz efendimiz," dedi doktor, "biraz istirahat etmeli, yarın kendisine gelince ziyaret edersiniz."
Ertesi sabah ziyarete gittiğinde bir şeylerin ters gittiğini anladı.
Doktor başını eğip, "Majesteleri, bütün uğraşılarımıza rağmen imparatoriçeyi kurtaramadık," dedi.
Bu imparator için müthiş bir şok oldu. "Nasıl olur..." diyerek iki başını elinin arasına aldı ve hiç kimseden çekinmeden gözyaşlarını tutamadı. Bir hafta on gün kendisine gelemedi. Ancak hiç olmazsa bir tesellisi, oğlu vardı.
Onun için yazmaya başladığı esere döndü ve kendisini onunla avutmaya başladı.
İmparatorluğu süresince VI. Leo bir defa dahi savaşa katılmadı ama askeri konuları kapsayan Taktika isimli eseri yazmaya devam etti. Oldukça kapsamlı olan bu eser; ordunun organizasyonu, teçhizat, mühimmat, planlama, silahlar, zırh, eğitim, cezalandırma, malzemelerin taşınması, kamp yapılması, savaşa hazırlanma, savaş, kuşatma, savaş sonrası yapılacaklar, sürpriz saldırı yapılması, çeşitli ülke ordularının savaş şekillerini, deniz savaşı usullerini ve çeşitli askeri özdeyişleri kapsıyordu.
Ancak imparatorun yaşadığı dram bitmemişti. Tam iki ay sonra bebek Basil yatağında ölü bulundu. Kendi eliyle minik yavrusunu sarayın bahçesine gömdükten sonra bir ay süreyle imparatorluk ofisine de uğramadı. Bu dönemde amcası Marinos ve eskiden imparatorluk sekreteri olan Patrik Nikolas Mystikos mümkün olduğu kadar işleri yürütmeye çalıştılar.
Leo yaşadığı dramı unutabilmek için bir yıl süreyle tümüyle kendini işine verdi. Hayatına hiçbir kadını sokmadı. Korkmaya başlamıştı. Hayatına her giren en çok iki yıl yaşıyordu. Sık sık kiliseye giderek patrikle konuşuyordu. Patrik ona, bunun Tanrının hükmü olduğunu, ümitsizliğe kapılmamasını söyleyerek teselli ediyordu.
Zaman her şeyin ilacı olduğu için o da yavaş yavaş sosyal yaşantısına dönmeye başladı. Amiral Himeros'un konağında 903 yılının Noel gecesi düzenlenen büyük bir ziyafete katıldı. Himeros ona yeğeni Zoe Karbonopsina'yı tanıştırdı. Karbonopsina "kömür kadar siyah gözlü" demekti. Yirmili yılların başlarında olan Karbonopsina, gerçekten siyah gözleri ve güzelliği ile imparatorun başını döndürdü.
Hemen ertesi yılın başında Karbonopsina imparatorluk sarayına taşındı. İmparatorla yaşamaya başladılar. Karbonopsina 904 yılında bir kız doğurdu, ismini Anna, 905 yılında ise bir oğlan çocuk doğurdu, ismini Konstantin koydular. Konstantin doğduğunda çok naif ve hastalıklı bir çocuktu. İmparator onun yaşayıp yaşamayacağından emin değildi. Ama Konstantin sonuna kadar direndi ve yaşamaya devam etti. Ancak ne kanunlara ve ne de kilisenin kurallarına göre evlenmeleri asla mümkün değildi.
Peki şimdi ne olacaktı?.
(Bu sorunun yanıtı, haftaya..)
rdikici@demma.com