Bilgisayarımdaki notları da temizliyorum ara sıra.. Gözüme takıldı.. Birkaç yıl önce HSBC'nin Genel Merkezini ziyaret etmiştik, Sevgili Dost Ömer Kayalıoğlu'nun davetiyle.. Fevkalade etkilenmiştim, özellikle bir sanat galerisi gibi olan devasa giriş holünden.. Gezinin sonunda en üst kattaki kafeteryada kahve molası vermiştik. Duvarlarında, çerçeveler içinde çok hoş sözler yazılıydı.. Bir bankanın yüzlerce elemanının çalıştığı binanın kafeterya duvarlarında özlü sözler olması dikkatimi çekmiş, bazıları çok da hoşuma gitmişti.. Not almaya başladım.. Benim "Sevdiğim laflar" köşem var ya.. Orası için..
Ömer "Ağbi, sen merak etme.. Ben hepsini yazdırır, sana yollarım. Kahveni keyfinle iç" dedi..
Yollamış Ömer.. Üzerinde Yasemin'e not.. "Hıncal Ağbi istemişti" diye.. Yasemin de benim sıraya atmış.. Farkında değilim.. Hatta unutmuşum..
Bir baktım, Ömer'in yolladığı laflar orda duruyor.. Bu arada Ömer, HSBC'den ayrıldı.
Şimdi, bu çok ama çok güzel örneği aslında sizler değil, işadamlarımız, kalabalık kurumların başındaki insanlar için çevirdim ve köşeme aldım.
Yıllardan beri yaza geldiğim bir şey var.. Büyük kurumların, bireylerden değil, bir aileden oluşmasını, kahve molaları ve yemeklerde bir araya gelinmesi sağlar, iş toplantıları değil..
İkitelli' deki Sabah binamızda, öğle, akşam yemekleri birlikte yenir, gece nöbetçi kalanlar, hatta Amerikan barda işlerin bitmesini beraber beklerlerdi. Önce Nişantaşı, sonra Balmumcu'ya taşınınca, yersizlikten restoranlar kalktı. O gün bugün, bu gazetede çalışanlarla, asansör kapılarında merhabalaşır olduk sadece..
Sabah ailesi olmaktan çıktık.. Selam vermez " Günaydın" demez yabancılara dönüştük.. Çok yazık oldu..
Şimdi, HSBC'nin dört bir yanı Londra'ya panoramik bakan teras kafeteryası ve onun duvarlarında, camlarında ve sütunlarında yazılı bu laflara bakın. Kahve molaları ve yemek aralarını bu ortamda sohbet ederek geçiren HSBC çalışanlarını gözünüzün önüne getirin ve ne demek istediğimi bir daha düşünün..