İsrail, Uluslararası Adalet Divanı (Divan) önüne ilk kez 2003 yılında, BM Genel Kurulu'nun bir danışma görüşü talebi bağlamında çıkmıştır. BM Genel Kurulu 8 Aralık 2003 tarihinde aldığı karar ile "İşgal altındaki Filistin topraklarında İsrail'in duvar inşasının hukuki sonuçlarının ne olduğuna dair" Divan'dan hukuki görüş talep etmiştir.
Hukuki görüşleri BM'nin bütün organları için bağlayıcı olan Divan, 9 Temmuz 2004 tarihinde açıkladığı İstişari Görüşü'nde İsrail'in Filistin halkının kendi kaderini tayin (self-determinasyon) hakkını ve insan hakları hukuku kapsamındaki bireysel hakları ihlal ettiğine karar vermiştir.
Nispeten yakın zamanda İsrail'in karşı karşıya bulunduğu bir hukuki süreç daha başlamıştır. 1 Ocak 2015 tarihinde, Filistin Devleti, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) "işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen suçlar da dahil olmak üzere" yargı yetkisini kabul eden bir beyan sunmuştur. Filistin Devleti böylelikle 22 Mayıs 2018 tarihinde, 13 Haziran 2014'ten bu yana olan durumu herhangi bir bitiş tarihi olmaksızın Savcıya havale etmiştir.
3 Mart 2021 tarihinde Savcı, Filistin Devleti'ndeki Duruma ilişkin soruşturmanın açıldığını duyurmuş, Ön Yargılama Dairesi I ise, 5 Şubat 2021'de tarihinde verdiği kararla yargı yetkisinin Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Gazze ve Batı Şeria dahil Filistin'in işgal altındaki topraklarını da kapsadığına karar vermiştir. Dolayısı ile Mahkeme'nin yargı yetkisi İsrail'in Gazze'ye 7 Ekim 2023 den bu yana gerçekleştirdiği saldırıları da kapsamaktadır.
Çok daha yakın zamanda İsrail'e yönelik başlatılan bir başka hukuki süreç Uluslararası Adalet Divanı önünde, bu kez danışma görüşü şeklinde değil, doğrudan İsrail'e karşı çekişmeli bir dava şeklinde başlamıştır. 29 Aralık 2023'te Güney Afrika, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere ilişkin Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ("Soykırım Sözleşmesi") kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği iddiasıyla ilgili olarak İsrail aleyhine dava başlatılması için bir başvuruda bulunmuştur.
Başvuruda ayrıca Mahkeme Tüzüğü'nün 41. maddesi ile Mahkeme İçtüzüğü'nün 73, 74 ve 75. maddeleri uyarınca geçici tedbir kararı alınması da yapılmıştır. Güney Afrika, Divan'dan "Filistin halkının Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki haklarına daha fazla, ciddi ve telafisi mümkün olmayan zarar gelmesini önlemek" ve "İsrail'in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak" amacıyla geçici tedbirlerin belirtilmesini talep etmiştir. Divan, İsrail Devleti'nin Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin güvenliğini sağlamak da dahil olmak üzere, Soykırım Sözleşmesi ve söz konusu karar kapsamındaki yükümlülüklerine tam olarak uymaya bağlı olduğunu vurgulamıştır.
Hali hazırda İsrail'e karşı devam eden bir başka hukuki süreç ise bir danışma görüşü talebi ile başlamıştır. Türkiye'nin de görüşlerini sunduğu bu hukuki süreç, 30 Aralık 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, Uluslararası Adalet Divanı'ndan tavsiye niteliğinde görüş vermesini talep eden bir karar kabul etmesi ile başlamıştır. Genel Kurul'un talebi 20 Ocak 2023 tarihinde Divan'a iletilmiştir.
Talepte, Birleşmiş Milletler Şartı dahil olmak üzere uluslararası hukukun kural ve ilkelerini, uluslararası insancıl hukuku, uluslararası insan hakları hukukunu, Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ve İnsan Hakları Konseyi'nin ilgili kararlarını dikkate alarak özetle İsrail'in, 1967'den bu yana işgal altında tuttuğu Filistin topraklarının uzun süreli işgalinden, yerleşiminden ve ilhakından, demografiyi değiştirmeyi amaçlayan önlemler de dahil olmak üzere doğan hukuki sonuçların neler olduğu sorulmuştur.
Türkiye'nin Divan önündeki sunumu Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız tarafından 26 Şubat 2024 tarihinde yani geçen hafta yapılmıştır. Sunumda vurgulanan hususların başında Kudüs'ün statüsünün korunması gelmiştir. İsrail'in Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik, buradaki toprak ve mülklerin kamulaştırılması da dâhil olmak üzere yaptığı eylemlere vurgu yapılarak bu tür eylemlerin geçersiz olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Doğu Kudüs'ün, Filistin Devleti'nin başkenti olarak kabul edilmesi gerektiği de belirtilmiştir. Bu yönde gayret gösteren odağın "Siyonist Lobi" olduğu ve bu lobinin Yahudi olmayanları dahi içeren ve Yahudi Lobisi'nden farklı bir yapı olduğu belirtilmiştir. Mescid-i Aksa'nın altında ve çevresinde yapılan kazıların yanı sıra ibadet yerlerine ve kutsal mekanlara erişimin engellenmesi ve kutsal mekanların korunmaması sorunlarına da dikkat çekilmiştir.
Türkiye sunumunda İsrailli yerleşimcilerin kutsal mekanları işgal ettiğini ve Müslüman halkların ibadet faaliyetlerine engel olduklarını belirtmiştir. Yerleşim yerlerinden İsrailli yerleşimcilerin Kudüs'e nakledilmesine, topraklara el konulmasına, evlerin yıkılmasına ve uluslararası hukuku ihlal ederek Filistinli sivillerin yerlerinden edilmesine kadar uzanan eylemler gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
Türkiye Gazze'deki mevcut insani drama da dikkati çekmiştir. İsrail'in saldırılarının boyutunun, kapsamının ve verdiği zararların herkesin hayalinin ötesine geçtiği belirtilmiştir. İsrail'in saldırılarının toplu bir cezalandırmaya dönüştüğü, İsrail'in Filistin topraklarını işgal ettiği ve hukuki sorumluluğu gereği hesap vermesi gerektiği belirtilmiştir. Batı Şeria'da da son dört ayda 400 Filistinlinin İsrailli yerleşimciler veya güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü vurgulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin çok güçlü bir şekilde sivillere yapılan saldırıları kınadığı ve reddettiği belirtilmiştir.
Buna ek olarak Türkiye, Filistin'de İsrail'in onlarca yıldır devam eden işgalinin, Filistin halkının temel haklarından mahrum bırakılmasına yol açtığını, aynı zamanda onları İsrail'in merhametine bağımlı hale getirdiğini ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi'nin aldığı çok sayıda karara rağmen iki devletli çözüm sürecinin sürekli olarak tehlikeye atıldığını belirtmiştir. Böylelikle İsrail'in işgal ve ilişkili eylemelerle Filistin halkının self determinasyon hakkını da ihlal ettiğini belirtmiştir.
Türkiye Divan önündeki sunumunda ayrıca İsrail güvenlik güçlerinin koruması altında Filistinlilere ait evlerin yakıldığı ve Filistinlilerin zorla tahliye edilmesinin devam edildiğini de vurgulamıştır. Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yerleşim yerleri inşa etme çalışmalarının genişleyerek devam ettiği belirtilmiştir. Böylelikle İsrail'in bölgede işgal altında tuttuğu toprakların nüfus yapısını değiştirdiğine dikkat çekilmiştir.
Divan, Türkiye dahil 52 ülkenin sunum yaptığı danışma görüşü değerlendirmelerine devam etmektedir. Bütün bu sunumlar ve ileride yapılacak değerlendirmeler sonucunda Divan'ın vereceği danışma görüşü BM'nin organlarını bağlamakta ve bu karara uygun davranılmasını gerektirmektedir.