Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜCEL ACER

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyareti ve gelecekten beklentiler

Son zamanlarda Türkiye ve Yunanistan arasındaki yumuşamanın ve tekrar kurulmuş olan üst düzey diyalog sürecinin iki ülke arasındaki sorunların çözümüne dair bir ilerlemeye yol açıp açmayacağı en çok sorulan soruydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Aralık günü gerçekleşen Atina ziyareti bu sorunun cevabının belli oranda verilmesine imkan sağladı.

Liderlerin katılımıyla yapılan Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin 4. toplantısı en son 8 Mart 2016 günü İzmir'de yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Aralık günü gerçekleşen Atina'ya ziyareti ile Konsey toplantısı yaklaşık 7 yıl sonra ilk kez yapılmış oldu.

Ziyaret öncesinde ikili ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin adımların atılacağına dair öngörü mevcutken iki taraf arasındaki köklü sorunların çözümüne dair beklentiler ise yüksek değildi. Yunanistan'ın tek sorun (kıta sahanlığı sınırlandırılması sorunu) ve "egemenlik meseleleri hiçbir şekilde tartışma konusu değildir" yaklaşımlarının devam ediyor olması ilk büyük engeldi. Buna ek olarak ABD ve AB başta olmak üzere Yunanistan'ın yakın işbirliği içerisinde olduğu güç odaklarının Türk-Yunan sorunlarının çözümüne dair belirgin bir iradelerinin ve dolayısıyla Yunanistan'a baskılarının bulunmaması bir diğer etkendi. Ayrıca son iki aydır devam eden İsrail'in Gazze saldırılarına ilişkin derin görüş farklılıkları ve abartılı "Türkiye korkusu" devam ediyor olması gibi nedenlerle, temel sorunların çözümünün henüz gündem olmayacağını söylemek mümkündü.

Atina Bildirgesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Atina ziyareti esnasında ve sonrasında yapılan resmi açıklamalardan beklenildiği gibi pozitif gündem konularının ön plana çıkarıldığını ve bu bağlamda dikkat çekici ilerlemelerin sağlandığı görülmekte. Bu ilerlemenin en somut göstergesi de görüşmelerin sonunda "Türkiye ve Yunanistan'ın Taraf Olduğu Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi"nin yayınlanmış olmasıdır. Yunanistan tarafında da Başbakan Miçotakis, Bildiri'nin 1930'da dönemin başbakanları İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos'un imzaladıkları "dostluk anlaşmasından" sonra yapılan ikinci deklarasyon olduğunu ifade ederek kendileri açısından tarihi bir adım atıldığını açıkladı.

Bildiride öncelikle iyi niyet ve iş birliği ruhu içerisinde hareket edilmesi, mevcut kurumsal mekanizmalar aracılığıyla ikili ilişkilerin yoğunlaştırılması, her iki tarafın da mevcut ve gelecekteki zorluklar karşısında birbirlerinin hukuki pozisyonlarına halel getirmeksizin dayanışma ruhunun geliştirilmesi, her düzeyde etkili iletişim kanallarının ve mekanizmalarının açık tutulması, ekonomik alanda iş birliğinin artırılması ve toplum düzeyinde bağların derinleştirilmesi, Ortak Eylem Planı aracılığıyla ekonomik ve ticari konulara iki tarafın ilave iş birliği konularının artırılması ilkelerinin benimseneceği açıklandı.

Atina Bildirisi'nde belirtilen bu anlayış çerçevesinde bazı somut kararlar da ilan edildi. Buna göre belirtilen "sütunlar" temelinde taraflar "devamlı, yapıcı ve anlamlı" istişarelerde bulunmayı kabul ettiler. "Siyasi diyalog" çerçevesinde "ortak ilgi alanlarına giren konular hakkında" ve ayrıca "istişari" ve "istikşafı" görüşmeler süreçlerinin yürütüleceği kararlaştırıldı. Siyasi diyalog çerçevesinde ayrıca "Geliştirilmiş Ortak Eylem Planı" kapsamında, ticaret-ekonomi, turizm, ulaştırma, enerji, inovasyon, bilim ve teknoloji, tarım, çevre, sosyal güvenlik ve sağlık, gençlik, eğitim, spor ve ortaklaşa kararlaştırılacak diğer alanlarda ortak çıkarlara yönelik adımları içeren, "Pozitif Gündem" toplantılarına devam edileceği belirtildi.

Belirtilen bir diğer önemli niyet de yersiz gerginlik kaynaklarının ve bunlara ilişkin risklerin ortadan kaldırılmasına katkıda bulunacak, askeri alandaki tedbirleri de içeren "Güven Artırıcı Önlemler" in devam ettirileceğinin kararlaştırılmış olmasıdır. Yine taraflar, bu Bildiri'nin zayıflamasına yol açacak veya bölgelerinde barış ve istikrarın muhafazasını tehlikeye atacak her türlü beyan, girişim veya eylemden kaçınmayı taahhüt ettiler. Ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlığı, doğrudan istişare yoluyla dostane biçimde çözmek için gayret gösterilmesi de bir diğer dikkat çekici taahhüttü.

Genel Değerlendirme

Zirvenin ardından iki liderin yaptığı ortak basın toplantısında ise Yunanistan tarafı, Doğu Ege'de bulanan 10 adaya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 7 güne kadar vizesiz gidebileceğini açıklayarak dikkat çeken bir jest yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ikili ticaretin 5,5 milyar dolar seviyesinden iki katına çıkarılmasının hedeflendiğini açıklayarak ekonomik ve ticari işbirliğine odaklanılacağını ifade etti.

Bu Belge'nin her ne kadar uluslararası hukuk uyarınca taraflar için bağlayıcı bir uluslararası anlaşma teşkil etmeyeceği ilan edilmiş olsa da Belge'nin lafsına aykırı hareket edilmemesi gerektiği açıklanarak ikili diyaloğun, iyi ilişkilerin ve iş birliğinin devamına dair kararlılık belirtilmiş olması önemlidir. Özellikle Türkiye'nin uzun yıllardır vurguladığı sorunların ikili diyalog yolu ile çözülmesi yaklaşımının "aralarında ortaya çıkan herhangi bir anlaşmazlığı, doğrudan istişare yoluyla dostane biçimde çözmek için gayret göstermeyi de taahhüt etmişlerdir" ifadeleri ile vurgulanması dikkat çekicidir.

Esasen tarafların mevcut herhangi bir soruna dair bir pozisyon görüşmedikleri, "Bildirgenin hiçbir hükmü Taraflar için yasal haklar veya yükümlülükler yarattığı şeklinde yorumlanamaz" ibaresinde anlaşılmaktadır. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Miçotakis, basın toplantısında Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'daki Müslüman-Türk azınlıklar meselesinde farklı düşündüklerini ifade etmiş olsalar da her iki tarafın bu aşamada temel sorunları görüşmeye veya çözmeye çalışmadan, bu sorunlara dair görüşlerini vurgulayarak, esasen iş birliği alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklandıkları görülmektedir. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiği gibi her iki tarafın da kazanacağı bir süreç yürütülebilecektir.

Gelecekten Beklentiler

Bundan sonraki sürece dair iki önemli beklenti olmalıdır. Bunlardan ilki, 2023 yılının başında iki ülke arasında oluşmaya başlayan olumlu atmosferin artık ikili iş birliği sistemine dönüştürülmesi ve siyasi diyalog ve iş birliği mekanizmalarının işletilmesidir. Atina Bildirisi'nde ifade edildiği gibi tarafların bu süreci zorlaştıracak ifade ve tutumlardan kaçınmaları ve hatta onun ötesine geçip süreci güçlendirici adımlar atmaya devam etmeleri temel beklenti olmalıdır. Bu süreçte en önemli husus, ABD ve AB gibi üçüncü tarafların söz konusu süreci zayıflatıcı müdahalelerine izin verilmemesi gereğidir.

İkinci beklenti de ana sorunların çözümüne dair istişari görüşme sürecinin tekrardan başlatılmasıdır. Bu sürecin ne zaman başlatılmasının uygun olacağı konusu ayrıca değerlendirilebilir. Ancak süreci aksatacak ya da bir kez daha durduracak unsurlardan arındırılmış bir aşamada başlaması, somut bir sonuç alınması adına önemlidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "aramızda çözülemeyecek sorun yok" ifadesi ve Yunanistan tarafının da bu ifadeye genel anlamıyla katılması, geleceğe dair de umutlu olunabileceğini göstermektedir

Öte yandan Atina ziyaretinin hemen öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ege sorunlarından bahsederken "sadece kıta sahanlığı sınırlandırılması değil bütün sorunlar Uluslararası Adalet Divan'ına götürülsün" önerisi bu bağlamda oldukça büyük önem taşımaktadır. Bu teklif hem Türkiye'nin "hukuka uymadığı" iddialarını boşa çıkarmakta hem de Yunanistan'ın sorunların çözümünün önünü tıkayan "tek sorun" yaklaşımını değiştirmeye zorlamaktadır. Bu yaklaşımın ileriki süreçlerde temel sorunların çözümü bağlamında önemli yansımalarının olacağını öngörmek mümkündür.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA