Türkçe, asırları aşan birikimiyle; söz varlığının zenginliği, konuşan sayısının 300 milyonu aşması, birçok lehçe ve ağızı içerisinde barındırması, bilim ve edebiyat dili olması gibi özellikleri sayesinde dünyanın en önemli dilleri arasında yer almaktadır. Gümümüzde 21 tane yazı diliyle temsil edilen Türk dili, 13. yüzyıla kadar tek bir yazı dili olarak varlığını korumuştur. 19. asrın sonlarında, 20. asrın başlarında "Dilde, Fikirde ve İşte Birlik" ilkesiyle yola çıkan İsmail Gaspıralı ve onun fikir çatısı altında birleşen aydınların çabalarıyla Türk dilinin tekrar tek bir yazı dili çerçevesinde işlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Tercüman gazetesini çıkaran Gaspıralı, Osmanlı Türkçesi ile hazırlanan gazetede, Tatarca ve diğer Türk dillerinden de kelimeler kullanarak ortak dili inşa etmeye çalışmıştır. Gaspıralı İsmail Bey, Türk Milleti'nin boylarını birbirine bağlayan en önemli unsurun, "dil" olduğu görüşündeydi. Bu amaçla da "Ceditçilik" hareketini başlatan Gaspıralı'nın çabaları Türk Dünyasında "uyanış"a neden olduysa da maalesef bir başarıya ulaşamamıştır.
Nikolay İlminskiy'in Alfabe Üzerinden Türk Dünyasını Parçalama Planı
Kazan Üniversitesinde Türk lehçeleri ve ilahiyat üzerine çalışan Ortodoks papazı Prof. N. İlminskiy, Türk boylarına farklılaştırılmış alfabe kullandırılarak ortak iletişim dilini yok etmek planını hayata geçirmeyi önermişti. O dönemde Arapça alfabe kullanmakla birlikte ortak kelimeler herkes tarafından aynı şekilde yazılmış, ancak herkes kendi dil kurallarına uygun şekilde kullanmıştır. Böylece ortak alfabe kullanımının sayesinde Türk Boyları birbirlerinden çok uzaklıkta yaşamalarına ve eserler vermelerine rağmen birbirini anlamış ve söz konusu eserleri rahatça okuyabilmişler. Mesela Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Fuzûlî ve Ali Şîr Nevâî gibi Türk büyüklerinin yazdıkları eserler Türk Dünyasının farklı yerlerinde rahatlıkla okunabilmiştir.
İlminskiy'e göre Rusya idaresinde yaşayan ama Rus olmayan milletleri Ruslaştırmanın tek yolu vardır. O da bunlara Rus dili ve Hıristiyanlığın öğretilmesidir. İlminskiy'in geliştirdiği proje bağlamında Rusya eğitim kurumları ve basın kullanılarak yazılı dil hüviyeti kazanmış diller, lehçe ve şivelere ayrılarak çok sayıda yazı dili üretilmiş, ardından da iç içe geçmiş etnik grupları "aracı dil" olarak Rusçaya mecbur etmiştir. İlminskiy, Türk bölgelerinde açılan Rus okullarında Türk çocuklarını Ruslaştırmakla kalmayıp bunların Hıristiyanlaştırılması için de Rus Eğitim Bakanlığı ile birlikte büyük gayret sarf etmiştir. İlminskiy, Türkler için açılan Rus okullarında, Rusçanın yanı sıra her Türk boyunun kullandığı lehçeyi, Rus alfabesinde, ayrı bir dil gibi öğretmiştir. Böylece Türk gençleri bir taraftan Rus okullarında Ruslaşmaya ve Hıristiyanlaşmaya zorlanırken diğer taraftan Gaspıralı İsmail Bey'in Cedit okullarıyla oluşturmaya çalıştığı dil ve kültür birliğinin önüne geçilmiştir.
Bakü Birinci Türkoloji Kurultayı
Türk Dünyası'nda ortak bir yazı dili ve ortak bir alfabe çabası ise hep süregelmiştir. Bu çerçevede atılan en önemli adımlardan birisi 1926 yılında Bakü'de düzenlenen Bakü Türkoloji Kurultayı'dır. Moskova'nın desteği ile düzenlenen bu kongrede tartışılan konuların başında ise alfabe meselesi gelmekteydi. Sovyet yönetimi esasen Türk halklarının Kiril alfabesine geçmesini istemekteydi.
Ancak böyle bir dayatmanın yaratacağı tepkiyi dikkate alan yöneticiler bir geçiş stratejisi ve süreci belirlediler. Buna göre önce Latin alfabesine geçiş gündeme getirilecek, Batılı devletlerin tepkisi böylece ortadan kaldırılacak ve daha sonra Kiril alfabesine geçilecekti. Kiril alfabesine geçiş bu kurultayda gündeme getirilmekle birlikte çok da ısrar edilmemişti. Sovyet yönetiminin planı işledi. Kongrede Latin Alfabesine geçişin "her cumhuriyetin kendi iç işi" olduğu sonucuna ulaşılmasından sonra maalesef yine ortak alfabe oluşturulamadı. Bununla birlikte Sovyet bloku içinde yer alan Türk Devletleri Latin alfabesine geçtiler. Ancak Türkiye'nin Latin alfabesine geçmesi üzerine söz konusu Türk Cumhuriyetleri 1937-40 arasında tekrar alfabe değiştirmek zorunda bırakılarak Kiril Alfabesine geçirildi.
SSCB'nin Dağılması Sonrasında Ortak Alfabe Çalışmaları
Türk dünyasında ortak alfabe çalışmaları, dil birliği ve kültürel yakınlaşma açısından büyük öneme haiz hayati bir projedir. Bu proje üzerinde yaklaşık 23 yıldır çalışılmaktadır. Bu konuda çok sayıda Türkolog'un ciddi emeği bulunmaktadır. Nihayet 9-11 Eylül tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de toplanan Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonunun 3. Toplantısında Ortak alfabe üzerinde uzlaşma sağlandı. Türk Dünyasında Latin alfabesi temelinde ortak bir alfabenin benimsenmiş olması, öncelikle Türk halkları arasındaki iletişimi güçlendirecek ve ortak kültürel değerlerin korunmasını sağlanmasında büyük rol oynayacaktır.
Türk Devletleri arasından istenen entegrasyonun sağlanmasının en önemli adımın ortak alfabenin tesisinden geçtiğini söylemek mümkündür. O nedenle dönemin liderleri bağımsızlıklarını yeni ilan eden Türk Devletlerinin bir taraftan Latin tabanlı alfabeye geçmelerini diğer taraftan ortak alfabe kullanılması konusunda hemfikirlerdi. Bu konuda Türkiye'nin öncülüğünde farklı Türk Devletlerinin bilim insanlarından kurulu komisyonlar çalışmaya başladı.
Ortak Türk Alfabesi ile ilgili ilk girişimler 1991 yılında başladı. O zamanki adıyla ''Türk Şurası'' şemsiyesinde 23 Mart 1993 tarihlerinde Antalya'da yapılan toplantıda Türk dillerindeki asli sesleri esas alan ve 34 harften oluşan Latin tabanlı ortak alfabe kabul görmüştü. Ancak üzerinde anlaşılan bu alfabe maalesef uygulamaya geçemedi. Post-Sovyet Türk Cumhuriyetleri birer birer Latin tabanlı alfabeye geçmelerine rağmen (Kırgızistan hariç) her birisi kendine göre bir ortak farklı harfleri içeren alfabeyi tercih etti. Böylece ortak alfabeye geçiş çalışmaları netice vermedi. Dolayısıyla tarihin kendilerine bahşettiği fırsatı kullanmayan Türk Devletleri adeta Rusya'nın kendilerine dayattığı farklı versiyonlu Kiril alfabesinin benzerini Latin alfabesiyle ancak bu sefer kendi iradeleriyle hayata geçirdiler.
Azerbaycan'da Ortak Alfabe Çabası ve Molla Nasrettin Dergisi
Özellikle Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde Azerbaycanlı aydınlar Türk Dili ve Ortak Alfabe konusunda ciddi çaba göstermişlerdir. İlk sayısı 7 Nisan 1906'da Tiflis Gayret Matbaası'nda basılan ve 1931 yılına kadar yayın yapmayı başaran küçük ama etkili mizah dergisinin olan Molla Nasrettin Dergisi aslında bir fikir dergisiydi. Bu konuda ciddi bir literatür de bulunmaktadır. Azerbaycan'ın önemli fikir adamı ve yazarı, Molla Nasrettin dergisinin kurucusu Celil Memedkuluzade "... bizim dilcilerimiz edebi, akademik dil arayışında oldukları zamanlarda bile Molla Nasrettin dergisi açık ve basit Türkçesiyle kısa zamanda herkes tarafından beğenilen ve okunan bir dergi olmakla kalmadı, Kür, Araz nehirlerini de geçerek Hazar ve Kara deryaları da vurup Türkiye'ye ve Türkistan'a oradan da uçarak Kafkas Dağlarını aşarak Kırım'a ve diğer Türk ülkelerine geçti..." demektedir.
7 Nisan 1906 tarihinde ilk sayısı çıkan Molla Nasrettin dergisinin editörü şöyle demektedir: "Birlikte Kafkas Türkleri için genelde bir dil konusunda anlaşmaya varmamışlardır. Peki Osmanlı Türkleri, peki Kırım ve Kazan Tatarları, peki Türkistan Türkleri ve Özbekistan, peki İran'da yaşayan Azeriler? Peki, biz bunu itiraf ediyoruz ki evvel ve sonda ilelebet Türkler için edebî dile ve imlaya, alfabeye çok büyük gerek vardır. Tüm varlığımızla inanıyoruz ki bir ortak bir alfabe esasında bir ortak konuşma dili vücuda gelecektir".
Türk Devletleri Teşkilatı'nın Ortak Alfabe Çalışması
Türk Dünyasında ortak alfabeye duyulan ihtiyaç her zaman kendini hissettirdi. Bu ihtiyaç farklı otoriteye ya da çevrelerce muhtelif platformlarda dile getirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 3 Kasım 2021 tarihinde toplanan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT ) Devlet Başkanları Konseyi 10. Zirvesi'nde yaptığı konuşmada ortak alfabenin önemini vurgulayarak "…birlik ve beraberliğimizin güçlenmesi için dil birliğinin önemi aşikardır. Bunun ilk adımı, alfabe birliğinin sağlanmasıdır." ifadesinde bulunmuştu. 6 Temmuz 2024 tarihinde Şuşa'da toplanan TDT Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Türk dünyasının alfabe birliğini bir an önce tesis etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Türk Devletlerinde alfabe ve terminoloji birliğinin sağlanması hususu Türk Konseyi'nin Türk Devletleri Teşkilatı'na dönüştüğü İstanbul Zirvesi'nde kabul edilen ''Türk Dünyası 2040 Vizyonu'' belgesinde yer alması, 32 yıl sonra (1991-2023) ortak alfabenin sağlanmasına ilişkin konunun yeniden gündeme gelmesini sağladı. Bu çerçevede oluşturulan Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Birinci Toplantısı 28-29 Mayıs 2023 tarihlerinde Kazakistan'ın başkenti Astana'da, ikincisi ise 6-7 Mayıs 2024 tarihlerinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de gerçekleştirdi. Yine 9-11 Eylül tarihleri arasında Bakü'de toplanan Ortak Alfabe Komisyonu üçüncü toplantısında, 1991 yılında bilim insanları tarafından önerilen Latin tabanlı Ortak Türk Alfabesi projesi kapsamlı bir biçimde ele alınarak 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaşı sağlandı. Toplantıda Türk halkları arasında karşılıklı anlayış ve iş birliğini teşvik eden, dil mirasını koruyan tarihi nitelikteki Ortak Türk Alfabesi kararının uygulanması ve desteklenmesi için ilgili kurumlara çağrı yapıldı.
Ortak Alfabe Kabulünün Önemi
Türk Dünyası bilim insanları tarafından ortak alfabe üzerinde anlaşma sağlanması önemli bir adımdır. Bilindiği üzere hali hazırda Kırgızistan hariç Türk Devletleri Teşkilatına asil ve gözlemci üyelerin tamamı Latin tabanlı alfabe kullanmalarına rağmen alfabelerinde farklı harfler kullandıkları için ortak iletişim konusunda istenen sonuca ulaşılmamıştır. O nedenle bir ülkenin alfabesiyle yazılan eserler diğer Türk Cumhuriyetlerinde okuma ve anlama zorluğu doğurduğu için Türk Dünyasında genel okuyucu kitlesine ulaşamamaktadır. Bu da Türk devletleri arasında istenen iletişimin sağlanması önünde büyük engel teşkil etmektedir.
Ortak Türk Alfabesi Komisyonun 34 harfli Ortak Alfabe üzerinde uzlaşma sağlanmış olması Türk Devletleri Birliğine giden yolda atılmış çok önemli bir adımdır. Daha öz bir ifadeyle ortak alfabe Türk Dünyası için yüzyılın hayaliydi. Bu uzlaşıyla yüzyılın hayali gerçekleşiyor denilebilir. Bununla birlikte ortak alfabenin kabulü yalnız başına yeterli değildir. Burada daha önemli olan ilgili devletlerin gerekli yasal değişikliğe giderek bu alfabeyi resmi olarak uygulamaya koymalarıdır. Aksi takdirde 1991 yılında ortak alfabe çalışmasında olduğu gibi sonuçsuz kalır ve böylece bu fırsat bir daha kaçmış olur.
Orta alfabe çalışmasının TDT bünyesinde yapılmış olması üye ülkelerin bu konudaki pozitif yaklaşım sergilemeleri kolaylaştıracaktır. Lakin ortak alfabe ile ilgili çalışmaların başladığı 1991 yılı dikkate alındığında 23 yıldan bu yana ortaya konulan emek ve kayıp zaman da dikkate alınarak ivedilikle bu alfabenin uygulamaya konulmasına yönelik harekete geçilmelidir. Türk devletleri arasındaki işbirliğinin şemsiye kurumu olarak TDT'nin bu konuda inisiyatif alması kaçınılmazdır. TDT bünyesinde ortak alfabe konusunda atılacak hızlı adımlar, TDT'ye üye ülkeler arasında ortak iletişim dilinin oluşmasına da büyük katkı sağlayacaktır. Sovyetler Birliği döneminde, birçok Türk halkı farklılaştırılmış Kiril alfabesini kullanmak zorunda bırakılarak, dilsel ve kültürel farklılıkların artmasına ve ortak bir yazı dilinin kaybolmasına yol açan uygulamanın yarattığı tahribat ortak alfabenin kullanılmasıyla onarılmış olacaktır. Bilindiği üzere dil ve alfabenin farklılaştırılması Türk Birliğinin parçalanmasında en önemli unsur olduğu gibi, ortak alfabenin ve iletişim dilinin tesisi de Türk Birliğinin sağlanmasında en büyük unsur olarak rol oynayacaktır.
Faydalanılan Eserler
Güler, H. (2019). Türk Dünyası'nda Ortak Yazı Dili ve Alfabe Meselesi, Türk Ekini(2), 14-20.
Buran, A. (2009). Sovyet Türkolojisi ve Birinci Türkoloji Kurultayı. Turkish Studies, 4(3), 430-444.
Oral, M. (2004).,Türkoloji Tarihinde 1926 Bakû Türkiyat Kongresi. Türk Dünyası Dil Ve Edebiyat Dergisi (17), 107-129.
İbrahimov, E. (2016), Türk Dünyasında Ortak Konuşma Dili Oluşturulmasında Alfabe Ve İmla Sorunları, Gazi Türkiyat, Bahar 2016/18: 213-220.