Türk Edebiyatı Dergisi sordu: Kültürlere göre suçun tanımı, algılanışı ve hatta cezalandırılması farklı olabilir. Bu bağlamda eserlerinizde daha çok ne tür suçlara ve suçlu tiplerine yer veriyorsunuz? Niçin?
***
Suç, insanın mütemadiyen içinde yaşadığı bir durum. Neyin suç olduğu ise sınıfsal bir algılama. Nereden baktığınıza bağlı olarak "sabıkalı" bir hayattır yaşadığımız. Mesela fırından ekmek çalmak, benim Ebu Zer'e tasdik ettirdiğim ve vicdanen görmezden geldiğim bir suçtur. Ama kimliğe işlenen bir sabıkadır...***
Dolandırıcılık derseniz o insani hırsları, özlemleri kullanarak başkalarını kandırmak ve mandepsiye düşürmek anlamına gelir ki yağmanın jiletli halidir. Tabii burada güncel kapitalizmin kendi halkları kadar dünya halklarını da kandırıp dolandıran, parayı tanrı yapmış ideolojilerine girmiyoruz...***
Romanlardaki suç meselesine gelince; esas olarak roman o ülkenin öz kültürünü yansıtır. Polisiye de elbette öyle. Asmalımescit'te Cinayet romanımda polisiye kalıplarını kullandım ama başka bir roman, bir modern İstanbul romanı yazdım. İlk romanım İndiragandi'de bilimkurgu ve Yeşilçam efektlerini kullanmıştım. Çeşitli türlerin içine girmek ve o türün kalıplarını kırarak kendi hâlis şarkılarımızla çıkmak. Romana yaklaşımım naçizen budur...***
Finalde şunu eklemek isterim, Çağdaş Türk Romancılığı bir noktada kesintiye uğramış, kendini arayan bir kafa karışıklığındadır. Yaşayan Türkçenin geniş ufuklarına turist kalmıştır. O kelimeyi kullanmak gericilik, bu kelimeyi kullanmak ilericilik olarak anlaşılmış, bu da üslup ve de çağrışım zenginliğini tırpanlamıştır. Değerler yitirilmiş, dip akıntılar görmezden gelinmiş, buralı olmak küçümsenmiştir. Yerli felsefeler, geleneksel fikriyat iltifat görmemiş ve bu ya dokunaklı bir taklitçiliğe ya da edebiyat coğrafyasında yer alamayacak didaktik "hidayet" romanlarına prim vermiştir. Çoğunlukla self-oryantalizmin çukurlarına düşülmüş ve buna defans yapalım derken sansürlü sathi kekeme bir dil edebiyatı örselemiş, metnin heyecanını ve ateşini söndürmüştür.***
Genel olarak hangi türde olursa olsun, geçmişin kuvvetli ve de takatli romancılarına rağmen tekleyen Çağdaş Türk Romanı; cesaretini, öz-benini, kapsayıcı büyük lisanını, bilgelikle yüklü kültürünü aramaktadır, diyebilirim.