Altılı Masa'nın iki büyük partisi CHP ve İyi Parti'nin milletvekili listeleri açıklanınca ortalık karıştı ve ciddi bir tepki doğdu. Tepkilerin odağında da listelerde "FETÖ"cü olduğu iddia edilen çok sayıda isim vardı.
Aslında başından beri İP'li Koray Aydın'ın deyimiyle "teknik direktörlüğünü" Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı Altılı Masa, sadece altı partiden ibaret değildi. Masanın biri altında diğeri üstünde iki ortağı daha vardı: PKK ve FETÖ...
PKK, siyasi uzantısı HDP yoluyla açık açık masanın ortağı olurken, FETÖ'nün nasıl görünür olacağı merak ediliyordu. O da nihayet CHP'nin ve İyi Parti'nin milletvekili listelerinde görüldü. Bunu da bizzat CHP'liler ve İyi Partililer söyledi.
Mesela CHP'li İrem Çiçek şöyle diyordu:
"Biz Sadullah Ergin ve İbrahim Okur hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu dönem FETÖ'nün siyasi ayağını araştırmak istemeyen bir dönem olduğu için takipsizlik kararı verildi. FETÖ'cü gizli tanığın Ergin hakkında ifadeleri vardı."
İyi Parti'nin kuruluşunda önemli rol oynayan Aytun Çıray'ın söyledikleri de farklı değildi:
"Nitekim Türk Polis Teşkilatı'nın abide insanlarından, FETÖ kumpasları mağduru Emin Arslan bir tweet atarak İ.Naim Şahin ile ilgili olarak, 'Emniyet teşkilatının FETÖ'ye peşkeş çekildiği dönemin İçişleri Bakanı' diye yazdı."
Doğrusu bu noktaya iki parti de tesadüfen gelmedi.
Masanın CHP'li cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu bu süreci adım adım hayata geçirdi.
Hem özerklik hem de KHK talebini hiç saklamadı. İki tarafa da açık mesaj verdi.
Akşener ise işi daha gizli kapaklı götürdü. HDP'nin masaya oturmasına karşı çıkarken, başından beri FETÖ'nün sivil uzantılarıyla iş tuttu.
Hatırlayın, Koray Aydın'ın şu minvaldeki sözü hâlâ hafızamızda: "Genel başkanımızı gittiği her şehirde cemaatçiler karşılıyor."
Geriye dönüp bakın, Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına gelmesinde de FETÖ'nün rolü gizli saklı değil.
FETÖ, örgütsel olarak 15 Temmuz'dan sonra içeride etkisiz hale getirilse de siyaset ayağı ve sivil toplumdaki gücü "renklendirme" yöntemiyle devam etti.
O güç bugün altılı veya yedili masa olarak karşımıza çıkan yapının oluşmasında ve bir arada tutulmasında çok etkili oldu. Sadece Akşener'in 2 Mart'ta masayı terk edip zehir zemberek açıklama yaptıktan sonra tıpış tıpış geri dönmesine bakmak bile yeterli. Kimse bu dönüşü normal bir siyasi akılla izah edemedi.
Tipik rahmetli Deniz Baykal'ın Pensilvanya'ya selam yollayıp susması gibi.
Dün masanın oluşmasına karşı çıkmayan CHP'li veya İP'li siyasi aktörler, bugün eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i CHP'nin Çankaya listesinde, eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'i de İP'in Ordu listesinde milletvekili adayı olarak görünce şaşırıyorlar ama atı alan Üsküdar'ı geçeli çok oldu.
Hem de vız gelir tırıs gider dercesine... Kör kör parmağım gözüne misali Ergin'ın Çankaya'dan aday gösterilmesi de böyle. Bunun sırrını çözen var mı?
Kılıçdaroğlu'nun şu sözleri "nefretle" körleştirilmiş bir CHP'yi bile ikna edemez:
"Sadullah Bey başka bir partinin adayı, diğer arkadaşlar da başka bir partinin adayı bizim partililer de var. Dolayısıyla bunlar artık oyların heba olmaması ve bunların lehe çalışması için böyle bir akılcı politika izlendi."
Listelerde çok sayıda FETÖ sever olduğu iddiasıyla, Çankaya mesajı her şeye alıştırılan CHP'liler veya İyi Partililer için ne anlama gelir bilemem ama Türkiye için "tehlikeli" bir sinyalin habercisi olduğu çok açık.
Herhalde ABD Başkanı Biden'ın "darbeyle değil seçimle..." dediği şey bu olsa gerek.