İttifaklar yarışında son güne girildi ve milletvekili listeleri de açıklanacak. Listeler konusunda en başta CHP'de büyüklüğü meçhul bir deprem yaşanacağı sır değil. O depremin de öfke ve küskünlükle geçiştirilmeyeceği, sürpriz oy kaymalarına bile yol açacağı söyleniyor.
İttifaklar konusunda son sürpriz atak da Cumhur İttifakı'ndan geldi. Bu köşede 9 Mart'ta "Solun efsanevi lideri Ecevit'in DSP'si de Cumhur İttifakı'na katılıyor" diye ilk ipucunu verdiğim haber, dün gerçekleşti.
Gerçekleşince de aklı fikri küresel güç merkezlerinde olan CHP'nin medya trolleri hemen harekete geçip tepki gösterdi. Bu meczuplar, kendilerinde olmadığı için ilke falan taktıkları yok. Oysa siyasette çok derin bir ayrışma var ve ilkeler ekseninde partiler yeniden saf tutuyor.
Yani ne DSP'nin Cumhur İttifakı'nda olması tesadüf ne de İP ve HDP'nin yan yana olması. Bu nedenle DSP Genel Başkanı Önder Aksakal'ın şu sözleri ve Cumhur İttifakı seçimi tesadüf değil:
"14 Mayıs seçimlerini bir önceki seçimlerden ayıran, günümüzde yaşadığımız hadiseleri yakında takip ettiğimizde, küresel emperyalist yapılarla kadim Türk Devleti'nin arasında bir seçim olduğudur."
Bir anlamda dünyada ve Türkiye'deki "milli ve küreselci" ayrışmanın gereğiydi bu...
Ne yazık ki o gerekliliği, CHP hafızası silinen bir partiye dönüştüğü için ilkeleri, hem siyasi kadrolar hem de sosyoloji unuttu. Kimse kurucu dönemi de, CHP'yi tarihinde ilk kez halkla buluşturan Ecevit'in siyasi duruşunu da hatırlamıyor.
Attila İlhan, "Batı'nın Deli Gömleği" kitabında "Batıcı" CHP'lilere ilişkin şöyle bir tespit yapıyor:
"Hep söylerim, CHP'nin Türk siyasal hayatına getirdiği en kötü alışkanlıklardan birisi, şeytanı melek gibi sunmak özelliğidir."
Tıpkı bugün Kılıçdaroğlu ve destekçilerinin terörü destekleyen ABD'yi sundukları, bunun karşılığında da yerli ve milli unsurları şeytanlaştırdıkları gibi...
Arada bir söylem düzeyinde Ecevit'i hatırlamalarına bakmayın, onu sadece "Karaoğlan" efsanesi üzerinden siyasi bir araç olarak kullanıyorlar o kadar.
Mesela ölmeden önce Ecevit'in bugün Başkan Erdoğan'ın izlediği ilkeli küresel siyasetin bire bir aynısını söylediğini hiçbiri hatırlamıyor ve hatırlatmıyor:
"Siyasal açıdan da, ekonomik açıdan da Avrupa Birliği'ne ve NATO'ya bağımlı kalmamalıyız. Bütün dünyaya açılmalıyız. Kendi bölgemizdeki ülkelerle, Rusya'yla, Orta Asya ülkeleriyle, Uzakdoğu'yla her bakımdan çok özel olan ilişkilerimizi geliştirirken bir yandan da Hindistan'la ilişkilerimizi geliştirmeliyiz.
Türkiye, bütün dünyayla ilişki kurabilecek tek ülkedir."
Buna Afrika ve Latin Amerika ülkelerini de ekleyin. Başkan Erdoğan, "Türkiye Yüzyılı" çağında bunu başardığı için ABD ve AB'li emperyalistlerce "tek adam veya diktatör" diye suçlanıyor, tehdit ediliyor, Türkiye'ye de yaptırım uygulanıyor. Çünkü onlar dün de bugün de karşılarında itiraz eden güçlü lider istemedi, istemez de. Ne zaman kalkınmaya ve bağımsız duruşa ağırlık veren bir lider çıktıysa darbeyle önü kesildi. IMF, 70'lı yıllarda Ecevit'e kan kusturdu.
Şimdi onun adını kullananlar, IMF'yle otel odalarında gizli görüşmeyle, günahlarını bile bedava vermeyecek küresel finans merkezlerinin "hatır" için 300 milyar dolar gönderecek temennisiyle övünüyorlar.
14 Mayıs, ABD'si, AB'si, IMF'si hatta destek verdikleri FETÖ'sü ve PKK'sıyla da hesaplaşmanın seçimi olacak. İşi pazarlık boyutuna dökmeden Ecevit'in DSP'sinin Cumhur İttifakı içinde yer alması "milli ve yerli" siyaset açısından pozitif oldu.