CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun Atatürk ismini kullanmak istememesiyle başlayan tartışma giderek derinleşiyor. Partiyi sarsan bir krize dönüşür mü bilemem ama Kılıçdaroğlu döneminde parti içindeki hiçbir tartışma böyle alevlenmedi.
Bu tartışma Atatürk-İsmet Paşa ilişkisinden başlayıp, Ecevit'in CHP'yi "sosyal demokrat" bir partiye dönüştürmesi meselesine kadar uzanıyor.
Aslında bu tartışma İsmet Paşa döneminden bu yana Kemalistler arasında hep vardı. Onlara göre Kemalist devrimi durduran DP değil bizzat İsmet Paşa'ydı. İsmet Paşa'nın ABD'yle yaptığı ikili anlaşmalarla, yardımlar ve eğitim sistemini ABD'lilere teslim etmesi Kemalistlere göre yenilir yutulur gibi değildi.
Attila İlhan bu çizgiye yakın duran isimlerden biri olarak şöyle diyordu:
"İnönü, Kemal Paşa'nın ölümünden sonra biraz da dünya savaşını bahane ederek toplumdaki Kuvayı Milliye atılımını durdurdu."
İlhan, bugünle bağ kuran şu ipucunu da veriyordu:
"Mustafa Kemal yeni bir ülke yapmak istiyordu. İnönü ise bu ülkeyi Batılı emperyalist sistemin ülkelerine benzetmeyi..."
Gördüğünüz gibi bu tartışma yeni değil ve Kemalistlere göre, Kılıçdaroğlu ve solcu Kaftancıoğlu ikilisi, Batıcı "sosyal demokrat" ve İsmet Paşa çizgisinin bugünkü devamıydı.
Bu yüzden bu tartışma kolay kolay bitecek gibi görünmüyor. Çünkü işin bir ayağında da yeni CHP'nin Batılı emperyalist ülkelerle ilişkisi var. Özellikle Kılıçdaroğlu'nun şekillendirdiği yeni CHP'nin ABD ve AB'yle her konuda anlaşması ve sık sık Türkiye'yi onlara şikayet etmesi Kemalist tavır olarak görülmüyor ve ciddi tepki topluyor. Daha önemlisi Batılı emperyalist sistemin besleyip büyüttüğü FETÖ ve 15 Temmuz darbe girişimine yeni CHP yönetiminin Batılılarla aynı bakması tesadüf değil.
Bu yüzden bu tartışmaya, küskün olanların, tutunamayanların öfkesi olarak bakmak doğru değil ve şu gerçeği değiştirmiyor; parti içinde üstü örtülen ve tartışılması engellenen "Yeni CHP siyaseti" ilk kez geniş bir çevrede derin bir tartışmaya yol açıyor ve kapanma ihtimali de yok.
Bu da, ülkenin içinden geçtiği küresel kuşatma açısından hayırlı bir adım.
***
İstanbul Barosu'nun gece kulübü aşkı
Dünyanın en büyük barolarından biri İstanbul Barosu ne yazık ki son yıllarda hukuka verdiği destekle değil, daha çok "terör örgütleri"ni motive etmesi nedeniyle tartışmaların odağında yer aldı.
Şimdi de bir "gece kulübü" açması ya da açtırması nedeniyle suçlanıyor. O da nereden çıktı demeyin, İstanbul'da Boğaz'a nazır çok güzel bir mekan, eski Garden 74'ün yeri Türkiye Barolar Birliği tarafından hem de 6 milyon dolara satın alınmış... Sonra da İstanbul Barosu'na, avukatlara "sosyal tesis" yapılsın diye vermiş ama bu kez İstanbul Barosu'nun "gece kulübü aşkı" yüzünden olayı içinden çıkılmaz hale gelmiş.
Baro binayı yenilemeye daha doğrusu büyütmeye kalkınca devreye Beşiktaş Belediyesi girmiş ve kaçak yapı nedeniyle önce inşaat durdurulmuş. Ancak Baro, kaçak meselesini başka yöntemlerle aşmaya kalkınca iş sarpa sarmış ve içinden çıkılmaz olmuş.
İddiaya göre o başka yöntemlerden biri de Baro yönetiminin, kaçak işlemi yapan dönemin belediye başkanının hukuk bürosunda yaşanan ve şikayet edilen bir "taciz" olayının üstüne gitmemesi. Sahiden gitmedi mi?
Tabi duruma TBB yönetimi de el koyup "Sosyal tesis için verilen mekan, kar amaçlı gece kulübü olmaz" deyince koca İstanbul Barosu, gece kulübü kriziyle karşı karşıya kalacaktı.
Neden son dönemde barolar ve odalar meselesi tartışılıyor şimdi daha iyi anlaşılıyor.