Yıl 2006 ya da 2007'diydi. O zamanlar Kalder'in, Kalite Kongresi ve Ulusal Kalite Ödülleri çok popüler programlardı. Uluslararası pazarlama/ marka guruları gelir konuşurlardı. Bunlardan birinde Almanya Eski Şansölyesi Gerhard Shchröder de konuşmuştu. Sonrasında kendisiyle bir röportaj yapmıştım. Unutmadığım röportajlardan biridir. Sebebi, Schröder'in kendisi değil daha çok iki dönem üst üste Almanya'nın başbakanlığını yapmış biri olarak söyledikleriydi. Başbakanlığı boyunca sanayi üretiminde bir süredir ivme kaybeden Almanya'nın bu gücünü yeniden kazanması için aldığı tedbirleri anlatarak söze başladı Schröder ve "Bu ekonomik tedbirleri almak ve insanların Made In Germany'nin (Almanya'da Üretilmiştir) kıymetini yeniden anlamalarını sağlamak zorundaydım. Bu benim yeniden başbakan seçilmeme mani oldu ama yine de çok mutlu ve gururluyum. Çünkü bütün bunlar Alman Malı kavramının dünyada yeniden yükselişinin başlangıcı oldu" demişti. Henüz genç bir gazeteci olarak bir siyasetçinin ülkesine olan sevgisini görmüş, bir süper güç olmasına rağmen Almanya'nın ekonomik çıkarlarının üzerine bu kadar titremesine gerçekten çok şaşırmıştım. Tabi sonra zamanla siyasetçi ile devlet adamı arasındaki farkı anlamaya başladım ve şaşırdığım şeyler de değişti. Lafı nereye getireceğimi tahmin ettiniz.
Son 10 gündür Türk markalarına ve mallarına yapılan boykot çağrılarını izliyoruz. Bu çağrıların tam tersi bir şekilde sonuçlanmasının yani tüketicinin bu markalara sahip çıkmasının sadece siyaset adamı olanların göremediği tek bir açıklaması var. Biz, yani aslında tüm Türkiye, ülkemizin kendi hikayesini yazdığı yüzde 100 yerli markalarının olmasından çok mutluyuz. Biz bir daha o eski günlere yani başka ülkelerin astronotlarının uzaya gittiği ve bizim izlediğimiz ya da farklı ülkelerin ürettiği otomobil hikayelerini dinlediğimiz ve sadece baktığımız o döneme geri dönmek istemiyoruz. Biz de dünyayı şekillendirecek yeni teknolojilerin geliştirilmesinde rol almak, söz sahibi olmak istiyoruz. Nereden mi biliyorum? Hemen söyleyeyim, geçenlerde (dediysem de üzerinden birkaç ay geçti) sosyal medyada Bursa İnegöl'de bir ilkokuldaki çocukların yerli malı haftasıyla ilgili bir videosunu izledim. Bizim okula elma portakal, fındık, kuru üzüm götürüp hep beraber yediğimiz etkinliklerden oldukça farklıydı. İlkokulun bahçesine getirilmiş iki Togg aracın önünde rap tarzında bir şarkı söyleyen öğrencilerin sevimliliğini, müthiş coşkusunu görmeniz lazım.
Şarkının adı; Biz Yaptık Biz. Çoçukların hep bir ağızdan Türkiye'nin milli sanayi hamlesinin cihazlarını, yani tanklarını, gemilerini, uçaklarını adlarıyla saydıkları şarkının sözleri şöyle:
Serdar'ı Sancar'ı Songar'ı Tulpar'ı, biz yaptık biz
Aslan'ı Kaplan'ı, Volkan'ı, kalkanı
Tankeri, Sarper'i biz yaptık biz
Ejder'i, Bilgem'i, Milgem'i,
Kirpi'yi, Kubbe'yi, Gökbey'i biz yaptık biz
TB2, TB3'ü, biz yaptık biz,
Aksungur', Anka3'ü, biz yaptık biz,
Yaptık yine biz yapıcaz,
Biz vardık yine biz olucaz,
Teknofest kuşağı geliyor,
Hazerfen gibi göklere uçacağız.
Ekrem İmamoğlu ve yakın çalıştığı ekibin yolsuzluktan gözaltına alınmaları ve devamında tutuklanmalarını protesto sürecinde yaşananları ve yüzde 100 yerli marka ve kurumlar için yapılan boykot çağrılarını görünce aklıma işte bu video geldi. Ülkeye bir çivi bile çakmadan 'yakın-yıkın' demek kolay. Ama demesi kolay olsa da yıkması hiç de kolay olmayacak. Biz yaptık biz diyen o çocukları izleseniz siz de böyle düşünürdünüz.
Bu duygu ve düşüncelerle ülkemizin ve İslam aleminin Ramazan Bayramı'nı kutluyorum.