Tarihin kırılma anına doğru ilerliyoruz. Gazze'deki barbar soykırım ve Ukrayna savaşı başta olmak üzere küresel sahnede Batı ile yükselen Asya- Pasifik bloku arasındaki güç mücadelesi Atlantik'in kâbusuna dönüşen gelişmelere sahne oluyor.
Alman tarihçi Oswald Spengler'ın "Batı'nın Çöküşü" kitabında bir asır önce ileri sürdüğü "Batı'dan geriye kalan tek şey tarihin tekerleğini durdurmak için her zamankinden daha yapay ve hatta çılgınca bir girişim olacak" tezi doğrulanıyor.
Şu sıralar çaresiz stratejiler sarmalındaki ABD ve Avrupalı yöneticiler panikle her tür irrasyonel seçeneği gündeme taşımaktan çekinmiyor.
Bunların başında da Ukrayna'daki yaklaşan hezimetle birlikte küresel kamuoyuna yönelik devreye sokulan "III. Dünya Savaşı ve nükleer savaş riski yükseliyor" şeklindeki psikolojik harp manipülasyonları geliyor.
Çünkü terör ve Kovid 19 benzeri virüs kozları işe yaramadı. Hatta ters tepti. Bu bağlamda şu an Batı'nın maruz kaldığı hezimeti simgeleyen en somut tarihsel gelişme Ukrayna fiyaskosu ile Gazze'deki soykırıma yönelik oluşan küresel tepkidir.
***
Japon analist Jan Krikke'nin de işaret ettiği gibi Ukrayna savaşı Batı'nın çöküşünü güçlendiriyor. ABD liderliğindeki Batı, Ukrayna'yı kazanma şansı olmayan bir savaşa girmeye zorladı.***
İlk düğmeye basan Bill Clinton (1993- 2001) oldu. 2000 yılında Buldozer Devrimi ile Sırbistan'daki hükümet devrildi ve Yugoslavya resmen parçalandı. Clinton'dan sonra oğul Bush, Barack Obama ve Donald Trump'ın Rusya'nın arka bahçesi konumundaki farklı ülkelerde ve bölgelerde devam ettirdiği bu siyaset Joe Biden döneminde en üst aşamaya taşındı.