Totaliter bir rejimden çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasiye geçmek herhalde kolay değildir.
Ama çok da zor olmasa gerek bu iş.
Neticede 1990'lı yıllara kadar Sovyetler Birliği de, Doğu Avrupa'nın Sovyet Bloku'ndaki ülkeleri de, totaliterliğin simge rejimi olan "Komünizm" le yönetiliyorlardı.
Totaliter rejimlerde bireyin özel yaşamından aldığı eğitime ve siyasal davranışlarından düşüncelerine, inançlarına kadar uzanan her alanda tekdüze olmak zorunluluğu vardır.
Ancak bu rejimin en katı uygulandığı Doğu Almanya bile "Birleşme" sonrasında çoğulcu demokrasiye kendini uyarladı.
Düşünün ki Macaristan, Romanya, Polonya ve hatta Bulgaristan bile Avrupa Birliği'nin Liberal Demokrat dünya görüşüne göre kendi sosyal ve siyasal yapılarını uyarladılar.
Bu büyük yeniden yapılanma en fazla 20 yıl içinde gerçekleşti.
Demek çok da zor değilmiş totaliter rejimlerden çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiye geçmek.
Bize gelince...
"Kemalizm" denilen ve Atatürk'ün gerçek siyasi kişiliğinden öteye bir ideolojik modele dayandırılan "Totaliter Rejim"den çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiye geçmenin sancılarını hâlâ yaşıyoruz.
Ezbercilik hâlâ geçerli
İdeolojik eğitimde ezberletilenlerin dışında düşünce üretmek hâlâ suç ya da ihanet olarak görülebiliyor Türkiye'de.
Türkiye'nin insan zenginliğinin farklılıklarını siyasi ve sosyolojik açıdan değerlendirmek, hâlâ bölücülük kapsamında değerlendirilebilmektedir.
İnanç ve ibadet özgürlüğünün temel güvencesi olan laiklik, bazıları tarafından dini inançların alternatifi olarak görülen pozitivist bir inanç sistemi gibi sunulmaktadır.
Daha da ötesi halkın oylarıyla seçilmiş siyasetçilerin meşruiyetleri sürekli sorgulanmakta, askeri ve sivil bürokrasinin demokrasi üzerindeki vesayeti "Rejimin gereği" olarak kabul edilmekte, yargının, yasamanın ve yürütmenin yerine geçmesi doğal karşılanmaktadır.
İşin daha da acı yanı, çoğulcu demokrasinin varlığının kanıtı olmaları gereken bazı siyasi partiler de, tarihe karışmış olması gereken totaliter rejime özlemin seslendiricileri rolünü benimsemektedirler.
Ekonomide hızlıyız
Kısacası Türkiye Doğu Almanya'nın, Macaristan'ın, Polonya'nın ve hatta Bulgaristan'ın en fazla 20 yılda gerçekleştirdikleri totaliter rejimden çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiye geçişi 60 yılı aşkın sürede gerçekleştirememiştir.
Türkiye'de darbe planlayanların ülkenin çıkarını düşünerek böyle davrandıklarını düşünenler siyasette hâlâ vardırlar.
Milliyetçiliği ırkçılığa dönüştürerek siyasete malzeme etmek Türkiye'de hâlâ doğal karşılanmaktadır.
Türkiye "Özal reformları" ile çok kısa sürede ekonomide transformasyonu gerçekleştirdi. Rekabetçi serbest pazar ekonomisine hemen uyum sağladık. Devletçilik, katı kambiyo rejimi ve korumacılık geçmişe karıştı.
Bu alanda Doğu Avrupa ülkeleri bizden çok yavaşlar.
Ama siyasette bu dönüşümü çok yavaş yapmakta direniyoruz. Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin üzerindeki totaliter ideolojik vesayeti hâlâ kaldıramadık.
Bu uyumsuz durumun nedenleri mutlaka irdelenmelidir.