Sabahın erken saatleri...
Ekranım açık...
İçeriden, dışarıdan "son dakika" haberleri önüme düşüyor.
Global ekonomi ön planda.
"Almanya ekonomisi resesyonda" diyor ajanslar.
Üst üste iki çeyrek daralan Almanya'nın artık resesyona girdiğinden kimsenin şüphesi kalmamış.
Resesyon neyin nesi mi?
Durgunluk; yani gerileme öncesindeki bıçak sırtı eşik.
Almanya bizim en büyük ticaret ortaklarımızdan biri ve aslında Avrupa Birliği'nin ta kendisi...
***
Lakin esas çığ ABD'de birikiyor.***
Konuyu buradan açmamın sebebini anlamışsınızdır...
Seçim içimize kapanmamıza yol açtı.
Ümit, Sinan, Ahmet, Ali...
Sürekli bunları konuşuyor olmamız, yaklaşan çığı gözümüzden kaçırıyor.
Soruyorum...
Dünyanın ekonomik, sosyal ve en fenası militer (askeri) sorunları bir çığ olmuş üzerimize doğru hızla yaklaşırken ülkenin başında kim olmalı?
Türkiye'yi cesaretle sırtlayacak bir lider mi, kendi ortaklarının bile güvenmediğini defalarca açık açık ifade ettiği "kurgu" bir siyasi figür mü?
Üzerimize doğru gelen çığa karşı direnecek bir Türkiye mi istiyoruz, yoksa sosyal ve siyasal yapısı tel tel dağılmış ve çığın altında kalması kaçınılmaz hale gelmiş bir Türkiye mi?
Mesele bu kadar yalın...
Cevaplar da...
Eşimizle dostumuzla, iş arkadaşımızla, komşumuzla 28 Mayıs'ı konuşuyoruz ya...
İşin bu yanını unutmamalıyız.
***
NOT DEFTERİ
Zamanın dışında hiçbir şey yok; bir şey var içimizde zamanın dışına tırmanmak isteyen... Zamana sığamayan bir şey var insanda, o da ruh! (NECİP FAZIL KISAKÜREK / Dünya Bir İnkılap Bekliyor)