Ekrem İmamoğlu'nun "temel atmama töreni" gibi, Muharrem İnce'nin de "parti kurmama törenini" izledik.
CHP yönetimi hakkında söylediği her şey doğru. Kendisine yapılan haksızlıklar, ayak oyunları, hatta bazı kişilerin yaptığı "puştluklar" konusunda yüzde yüz haklı.
Ekibini 4 Eylül'de tanıtacak, programını da 29 Ekim'de açıklayacakmış.
Şimdilik belli ettiği, "hareketinin" Atatürkçü olacağı...
Eh, belli oluyor.
Belki partisini 19 Mayıs'ta kurar. Seçim 30 Ağustos'ta olursa da ister misiniz kazansın?
"Hurufilikle" seçim kazanılsaydı, olabilirdi tabii.
Fakat Kürt seçmene, yani HDP seçmenine de teşekkür ediyor ve onları da kucaklıyor.
Nasıl kucaklayacağını da kendisi bilir herhalde...
Şu Atatürkçü Kürtler'i de bir saymış oluruz, bakalım kaç kişiler?
***
Fakat ortada bir parti olmayacak.
Şimdilik kaydıyla.
Çünkü İnce'nin derdi "
CHP'den kopmadan, olabiliyorsa CHP'yi 'içinden' ele geçirmek"...
CHP yönetimi buna izin verecek mi, göreceğiz.
Ama CHP iyice çatlarsa, bakarsınız partisini de kuruvermiş!...
Çünkü CHP yönetiminin başında bir tek İnce derdi yok.
"
Baykalcılar" da ayrılmak için fırsat kolluyorlarmış.
Bunlar kendilerini "
yerli ve milli CHP" olarak niteliyorlarmış...
Bunlar da CHP yönetiminin teröre yakın mihraklarla (yani HDP ile) ilişkilerine ve Ünal Çeviköz dostumuzun "
Amerikancı" politikasına karşı çıkıyorlar.
Şimdi sıkı durun.
Çoktandır sesi çıkmayan ve ortalıkta görünmeyen
Mustafa Sarıgül bile heveslenmiş, ölü doğmuş olan "
Türkiye Değişim Hareketi"ni yeniden canlandırmayı düşünüyormuş...
Bir de, homurdanıp duran ama bir türlü hareket edemeyen bir "
sol hareket" var.
Ortalık hareketten geçilmiyor, hareket eden bir şey yok.
Herkes değişim istiyor, ne kimsenin değiştiği var ne de değişen bir şey.
Bunların biraraya gelmeleri mümkün olamayacağına göre, CHP üçe hatta dörde mi bölünecek yoksa bu gruplardan birinin, kapanın elinde mi kalacak?
***
Muharrem İnce ittifakı bozmayacağını da açıkladı.
Yani bazı faşistler ve şeriatçılarla kenetlenmeyi sürdürecek.
Eh, bunun ne kadar Atatürkçü (!) bir politika olduğunu da nasıl olsa ilerleyen günlerde amigo gazetecilerin kaleminden bol bol okursunuz!
Onlardan okuyun, çünkü benim ilmim bu kadarına kifayet etmez.
Kasaba politikacılığına güç yetiremem.
Bakalım Diyarbakır'ın karpuz tarlasıyla
Rize'nin çay tarlası nasıl kavuşuyormuş, onu da görürüz belki.