Geçenlerde AB'nin başkenti Brüksel, Halkların Demokratik Kongresi – Avrupa'nın (Yani Avrupa'da yaşayan HDPKK'lıların) kuruluş kongresine ev sahipliği yapmış... Bu herifler sonuç bildirgesinde önümüzdeki referandumda, "Kendi inançlarını İslam dini içinde eritmeye çalışan devlet aklına HAYIR" diyeceklerini deklare etmişler. Sayelerinde HDP ve PKK'nın gerçek yüzünü bir kez daha görmüş olduk.
Gerek ülkemizde, gerekse yurt dışındaki muhafazakâr Kürtlerin artık HDP ve PKK'nın ateist, Marksist ve Leninist bir yapılanma olduğunu ve iplerinin de Batılı gizli servislerin elinde bulunduğunu dolayısıyla kendilerini temsil etmelerinin mümkün olmadığını görmeleri ve ona göre 16 Nisan'da "Evet" yönünde oy kullanmaları gerekmektedir. Zira bu işin bir de uhrevi sorumluluğu var. Uyarmadı deme kardeşlik!
Norveç Parlamentosu HDP ve PKK'ya sahip çıkıyor
Hatırlarsanız Avusturya'dan satın aldığımız "Steyr" marka silahlarla emniyet güçlerimiz Sur'da PKK'lı teröristleri gebertince Avusturya Parlamentosu oy birliğiyle ülkemize karşı silah ambargosu kararı almıştı.
Kılavuzu Avusturya olan Norveç de şu sıralar aynı haltı yemek üzere.
Norveç Parlamentosu'ndan Sosyalist Sol Parti, hükümetlerinden tutuklu HDP'li eş başkanların ve vekillerin salıverilmesi, PKK ile müzakere masasına oturulması, PKK'ya ait kapatılan yayın organlarının açılması, tutuklanan belediye başkanlarının (HDPKK'lı) serbest bırakılması ve yeniden görevlerine devam etmelerinin sağlanması için Türkiye'ye baskı yapılmasını ve silah ambargosu uygulanmasını talep etmiş.
Norveç, bu tür adımları atarak içişlerimize burnunu sokmadan önce yetkililerimizin bir an önce Norveçli mevkidaşları ile görüşerek gerekli ayarı vermeleri lazım.
El Bab bizim açımızdan niçin önemli?
Eğer El Bab'ı DAİŞ'ten temizleyerek alabilirsek terör örgütü PYD ve YPG'nin Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirerek bağımsız bir Kürt devleti kurma isteklerine engel olmuş olacağız.
Ayrıca sınırımız hem DAİŞ'ten arındırılmış olacak hem de DAİŞ'in elinde Rakka dışında bir yer kalmamış olacak. (Musul'u saymıyorum çünkü DAİŞ oradan ölü ya da diri eninde sonunda çıkarılacak.) Bu da DAİŞ'in daha fazla zayıflamasına ve belki de yakın bir gelecekte tarihin çöplüğüne atılmasına neden olacak...
Varlık Fonu meselesi
Küresel güçler, ülkemize 15 Temmuz darbe girişimiyle diz çöktüremeyince bu kez ekonomimizi çökertmek amacıyla topyekun saldırıya geçtiler.
Erdoğan'ın yerinde çağrısı ve müdahalesi ile bu girişimleri akim kalsa da ülkemizdeki koşullar değişmedikçe böyle bir ekonomik darbenin tekrarı her zaman mümkün.
İşte ülkemizin ekonomik saldırılara, dışarıdan müdahalelere karşı kendini savunabilmesi ve koruyabilmesi amacıyla Türkiye Varlık Fonu adı altında dinamik bir fon oluşturuldu.
Toplamda 20 milyar dolar ödenmiş sermayeleri bulunmasına ve ciddi nakit akışına rağmen kârlarının tamamını yatırım amacıyla kullanamayan Ziraat Bankası, Halkbank, THY, BOTAŞ, TPAO, PTT gibi büyük kurumlar bu fona aktarıldı.
Bu kurumların Türkiye Varlık Fonu'na aktarılmasını yine muhalif medya, işine geldiği gibi algılayıp "devlete ait malları satıp ceplerini dolduracaklar" diye lanse etmeye çalışsa da bu fon, inişli çıkışlı bir piyasanın önüne geçmek için var. Üstelik devlete yük olan ve sürekli zarar eden eski Türkiye'deki devlet kurumları yok artık. Bilakis devlet kurumlarının dahi kâr ettiği ve ciddi bir gelir kaynağı olduğu günlerdeyiz. Dolayısıyla bu durumu ülke çıkarlarımız açısından en iyi şekilde değerlendirmemiz çok mantıklı.
Varlık Fonuna aktarılan kurumların profesyonel yönetimlerine müdahale edilmeyeceğinden bu kurumlar eskisinden çok daha fazla oranda kâr etmeye devam edecekler.
Öte yandan küresel krizin etkilerinin görüldüğü, dalgalı finans yapısının aktif olduğu dönemlerde, ekonomik istikrarsızlığa neden olan "döviz kurlarındaki dalgalanmaları" engellemek amacıyla birçok ülkenin (CHP'nin iddia ettiği gibi yalnızca petrol ve doğalgaz şirketlerine sahip olan ülkeler değil) bu yolu seçtiğini görüyoruz.
Diğer yandan ülkede ekonomik çalkalanmaların olduğu zamanlarda ülkemizi kalkındıracak "mega proje"lere bankaların kredi vermesinin pek mümkün olmadığını iyi biliyoruz. İşte kurulan bu fonla büyük projelerin finansman sıkıntıları gerek yurt içinden gerekse yurt dışından rahatlıkla giderilecektir.
Bir de atılan bu adımla, yabancı yatırımcıların konjonktüre göre yurtdışından sermaye getirerek veya getirdikleri sermayeyi bir anda çekerek kedinin fareyle oynaması gibi ekonomimizle oynamalarının önü de kesilmiş oluyor...