İsviçre'de iki Müslüman aile, dini inançları uyarınca 9 ve 11 yaşlarındaki kızlarının erkek çocuklarla birlikte yüzmelerini uygun bulmadığı için okuldaki yüzme dersine katılmalarına izin vermemiş.
Bunun üzerine İsviçre makamları ailelere çocuk başına yaklaşık 325 avroluk para cezası kesmiş. Söz konusu cezayı iptal etmek için İsviçre'de iç hukuk yollarını tüketen aileler son çare olarak AİHM'e başvurmuş.
Geçenlerde AİHM de "okullarda kızlı erkekli mayo giyilerek işlenen yüzme dersinin göçmen kökenli çocukların toplumsal entegrasyon sürecinde çok önemli bir rol oynadığını" savunarak başvuruyu reddetti.
Böylece dibine kadar her çeşit özgürlüğü savunduğunu iddia eden Batı, bu tutumuyla gene ne kadar yasakçı bir zihniyete sahip olduğunu göstermiş oldu.
Aslına bakacak olursanız bu heriflerin amacı küçük yaştan itibaren Müslüman kız çocuklarının haya duygusunu ortadan kaldırmak.
Mayo giymeyi ergenlik öncesi dayatarak Batı kültürünü empoze etmek. Daha sonra da doğal olarak bu çocukların Batı kültürü içerisinde kaynayıp asimile olmalarını sağlamak.
Halbuki insanların inançları gereğince yaşama istekleri en doğal hakları değil midir?
Adamlar İsviçre'yi (Avrupa'yı) kendi yaşam tarzını zorla başkalarına dayatan, tahakküm unsuru olarak kullanan bir ülke haline dönüştürmek istiyorlar.
Oysaki herkesin aynı hayat biçimine göre yaşama mecburiyeti yoktur ve olamaz. Böyle bir şeyi ancak Nazi zihniyetinde olanlar dayatabilir!
Şimdi bu aile Müslüman değil de atıyorum Heflemanist (böyle bir din yok) olsa ve bu dinin inancına göre kız çocukları okulda ağaç kabuklarından yapılmış kıyafetlerle dolaşmaları gerekse Batılı ülkeler en ufak bir problem çıkarmadan hatta buna "kültürel zenginlik" adını da takarak izin verirlerdi.
Zira Brahmanlar, Budistler, hatta satanist görünümlü gençler bile kendi inançlarının yansıması olan istedikleri kıyafetleri rahatlıkla Avrupa'daki okullarda giyebiliyorlar.
Bunun adına da "inanç özgürlüğü" deniyor. Fen dersinde kurbağa otopsisinde inancı gereği bir hayvanı kesmeyi reddeden öğrencilere ek ödevler vererek saygı gösterilirken, vegan kültürüne ait çocuklar için yemekhanelerde mutlaka alternatif yemekler bulundurulurken, inanç özgürlüğü adına her gruba her şekilde destek olunurken Müslüman bir ailenin inancı gereği yaptığı tercihe üstelik bir de unvanın da "İnsan Hakları" kelimelerini taşıyan bir mahkemenin saygı göstermemesi içler acısı bir durum.
Buradan yine kültürel zenginlik konusuna Müslüman kültürünün dahil olmadığını, gene Müslümanlara karşı negatif bir ayrımcılık yapıldığını gözlemliyoruz. Yani adamlar adeta; "Tabii ki inancını özgürce yaşayıp gösterebilirsin şayet Müslüman değilsen" diyorlar...
Hani "yaşam biçimine müdahale" olgusunun Ak Parti döneminde kendilerine karşı bir şekilde geliştiğini iddia eden bir güruh var ya.
Soralım bakalım bu insancıklara yaşam biçimine müdahale derken bu konudan neden bahsetmiyorlar!
Veya Fransa sahillerinde yasaklanan hatta giyildiğinde polis tarafından müdahale edilen tesettür mayolarından!
Ya da İstanbul Üniversitesi'nde hemşirelik bölümünü birincilikle bitiren kızımızın sırf tesettürlü olduğu için yaka paça törenden atılmasından? Ağzının kapatılmasından?
Ya da mecliste "Şu kadına biri haddini bildirsin" denilen Merve Kavakçı'dan?
Ya da Nur Serter'in yaptırımlarından? İkna odalarından?
Sonuçta ülkemizin, kendi özgür iradesiyle vekilini seçen halkına sırf kendi zihniyetinde olmadığı için "ampul kafalı, cahil, çomar, kısa ve kıllı bacaklı, göbeğini kaşıyan ayılar " diyen gamlı baykuşların anlayamadığı çok önemli bir şey var; sizin hayat tarzınıza, yaşam biçiminize müdahale edilmiyor. Siz sadece (herkes kendi aynasından olaylara bakması misali) bu konuda kendi bakış açınızı bize yansıtıyorsunuz.
Siz iktidarda olsaydınız bize kendi yaşam tarzınızı dayatacağınızdan Ak Parti iktidarının da size yaşam tarzını dayattığını sanıyorsunuz.
Aslında sizin en büyük derdiniz bize kendi yaşam tarzınızı artık dayatamamak! Sizi geren özetle bu. Herkes kendi eteğindekini döker vesselam.