Evet, "La Paz" diye bir İtalyan futbol takımı var. Parma kentinde amatör ligde oynuyor. Eee, bundan bize ne?
Bize şu: Bu takım taraftarları ile birlikte 11 Şubat'ta Milano'da düzenlenecek olan "Öcalan'a özgürlük" eylemine katılmaya gidiyor.
Hatırlarsanız "La Paz" futbol takımı daha önce de pek çok kez PKK, Amedspor ve Deniz Naki'ye son derece aşağılık biçimde sahip çıkmıştı.
Anlayacağınız bu takımın önümüzdeki günlerde yiyeceği halt ilk nanesi olmadığı gibi son nanesi de olmayacak.
İşin tuhaf yanı "La Paz" denen takım bozuntusu İtalya Futbol Federasyonu'na 11 Şubat'ta yapacağı karşılaşmaya teröristlere vereceği destekten dolayı katılamayacağını belirtmiş ve maçın ileri bir tarihe ertelenmesini istemiş. Federasyon da; "BM, AB ve ABD'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK'ya ve onun teröristbaşına destek veremezsiniz" dememiş, taleplerini şıp diye kabul etmiş.
Böylece "La Paz"ın yöneticileri de herkesi 11 Şubat'ta, Milano'da düzenlenecek olan bölücü terör örgütü PKK'ya destek eylemine davet etmiş.
Bu illegal eylemi Futbol Federasyonumuzun FİFA'ya ve İtalya'nın ilgili resmi mercilerine şikayet etmesi ve bir şekilde engellemesi gerekiyor vesselam.
İngiltere'nin AB'den çıkması işimize yarayacak
İngiltere, AB'den "Brexit" kararı ile çıktıktan sonra ne "Gümrük Birliği"nde kalmak istiyor ne de "Avrupa Ekonomi Alanı"nda (EEA) kalmak istiyor. Zira Avrupalılara serbest dolaşım hakkı tanımak istemiyor.
Durumu biraz daha açacak olursak: Fransa ve Almanya ile yaka paça olan İngiltere, Türkiye'ye yakınlaşmaya çalışıyor. AB'ye Avrupa dışında alternatiflerinin bulunduğunu göstermek istiyor.
Bu yüzden İngiltere Başbakanı Theresa May Cuma günü Trump'la görüştükten sonra hemen Cumartesi günü Erdoğan ile görüşmek üzere ülkemize geldi.
May'in görünüşteki ziyaret nedeni 125 milyon dolar değerindeki bir anlaşma ile yeni bir savaş uçağı geliştirme projesi olsa da aslında İngiltere, bu ziyaretle AB'ye "size muhtaç değilim" mesajını vermeye çalışıyor.
Son tahlilde, Erdoğan'ın da belirttiği üzere iki ülke arasındaki 15.6 milyar dolar düzeyinde olan ticari ilişkilerin atılacak pozitif adımlarla 20 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Kim bilir belki de "savunma sanayii" ile başlayan bu stratejik birliktelik gelecek dönemlerde sıkı bir "müttefikliği" netice verir.
Eee, ne de olsa AB'ye giren de girmek isteyen de bin pişman...
Ekonomimizi çökertmek istiyorlar
Türkiye'de ekonomiyi çökerterek Erdoğan'ı alaşağı etme stratejisi ne yazık ki yıllardır oynanıyor, bunun başını da uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları çekiyor!
Bildiğiniz gibi Moody's Investors Service'in ardından başka bir kredi derecelendirme kuruluşu olan Standard & Poors (S&P), Türkiye'nin kredi notunu "durağan"dan "negatif"e düşürmüştü. Son olarak da Fitch, Türkiye'nin kredi notunu eksiye düşürdü. Türkiye'nin "yatırım yapılabilir ülke olma" notunu kaldırdı yani.
Böylece Moody's Investors Service, Standard & Poors (S&P) Global Ratings ve Fitch Ratings Türkiye'yi sözde "yatırım yapılamaz" ülke kategorisine sokmuş oldular(!)
Bildiğiniz gibi bu kurumların ülkemizdeki paralı askerleri hükmünde olan muhalif ekonomi yazarları da yıllardır Türkiye'nin battığını "yandık bittik mahvolduk" teraneleriyle söyler dururlar.
Bir kere ekonomik açıdan krize girmiş bir dünyada Türkiye'nin büyüme ortalamasının yüzde 2,4'den aşağı düşmemesi büyük bir başarıdır. (Bu arada Fransa'nın son yıllarda büyüme oranı yüzde 0'dır.)
Bir diğer nokta da; tüm nankör şartlara rağmen ekonomimiz büyümeye, ülkemiz mega yatırımlar yapmaya ve ülkemize sıcak para girişi devam ediyor. Cari açığımız kapatabileceğimiz düzlemde seyrediyor. İşsizlik oranımız da başta Yunanistan olmak üzere birçok Avrupa ülkesine göre iyi seviyede. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi ile ilgili küresel çapta yapılan felaket tellallığı gerçekleri yansıtmıyor.
Netice itibariyle kredi derecelendirme kuruluşlarının çifte standartlı negatif notlarına ve muhalif ekonomi yazarlarının kıtırlarla dolu ısmarlama yazılarına kulak asmamamız gerekiyor. Bırakalım da kendi çaplarında tepinip dursunlar şeddeli eşekler...