Seçim gecesi.. Tablo netleşmiş.. Erdoğan'ın kazandığı, Muharrem İnce'nin kaybettiği anlaşılmış.. AK Parti'den de Erdoğan'ın çalışma ofisi ve konutundan da sürekli olarak bilgi akışı var.. Ama Muharrem İnce cephesi kayıp.. Derken İsmail Küçükkaya, Muharrem İnce ile görüştüğünü, Erdoğan'ın galibiyetini İnce'nin kabul ettiğini söylüyor.. İnce tarafından 15 milyon oy sahibine dönük olarak yapılmış tek açıklama bu.. Bir de Twitter'dan, 'yarın saat 12:00'de konuşacağım' mesajı.. Muharrem İnce'ye 'neden düşüncelerinizi kamuoyuna açıklamak yerine bir gazeteciye mesaj atarak duyurma ihtiyacı hissettiniz?' diye soruldu dün.. İnce şöyle dedi;
"… Ben İsmail Küçükkaya'ya arkadaşça bir mesaj attım. Onun haber yapacağını tahmin etmedim. Yurttaşlarımızın bunu bir tweetle öğrenmemesi gerekirdi, benden öğrenmesi gerekirdi. Çünkü ben her şey netleştikten sonra açıklama yapacaktım. Sonuçları bekliyordum. Gazetecilerle dost olurken daha dikkatli olmak gerekiyormuş, hata benim, özür diliyorum o konu için…de…" Buna jet hızıyla yanıt veren İsmail Küçükkaya ise, ".. ben gazeteciyim.." diye başladığı açıklamasında; ".. Böyle bir açıklamayı seçim gecesi duyurmayacak kişiye gazeteci denir mi?.." diye sordu.. Ve "..eğer yayınlanmaması kaydıyla attıysa, bunu belirtmeliydi.." diye ekledi.. İletişimde bitmeyen bir tartışmadır bu.. Gazeteci özel bilgi saklar mı?.. Kamu yararı olduğunu bilse bile, 'yazılmaması' kaydıyla verilmiş bir bilgiyi saklaması doğru mudur?.. Edindiği bir bilgiyi yayınlayıp yayınlayamayacağını kendisi mi sorar yoksa 'yayınlanmasın' şartı getirilmemiş her bilgi yayınlanabilir mi?..
**
Kitapların yazdığı bir takım kurallar var elbette. Ama sahaya baktığımız zaman iletişimcilerin bu konuda ikiye ayrıldığını görüyoruz. Kimileri, gazetecinin, aldığı bir haberi yayınlamak için, "..bunu yayınlayabilir miyim?.." diye sorması gerektiğini savunuyor.. Diğer görüş ise, haber kaynağı, verdiği bir bilginin olduğu gibi yayınlanmasını istemiyorsa 'bunu yayınlama' ya da 'benim ağzımdan yazma' demediyse gazeteci edindiği bilgiyi paylaşır.. Her iki görüş de gazetecilik sınırları içinde.. Ama yaygın olan haber kaynağının duyulmasını istemediği bir bilgiyi paylaşırken gazeteciyi uyarması.. Bakın misal Kemal Kılıçdaroğlu da yok ortalarda Meral Akşener de.. Şimdi bu ikisinden biri bir gazeteciye mesaj atsa, istifa ettiklerini söyleseler.. Kim saklar bu haberi?.. "..İstifa ediyorum ama bunu benim ağzımdan yazma.." Nasıl yazacak gazeteci bu bilgiyi?.. ".. Sanıyorum bu hezimetten sonra Meral Akşener'in de siyaset iddiasını kaybettiğini söyleyebiliriz. Eğer istifasını açıklarsa bu sürpriz olmaz.." Böyle mi yazılır bu bilgi?. Bilemedim..
**
Gel gelelim Muharrem İnce bu konuda sabıkalı.. Nagehan Alçı'ya da yapmıştı bunu ".. Gül ve Erdoğan ikinci tura kalırsa ben Erdoğan'a oy veririm.." demiş daha sonra da yalanlamıştı. Yalanlama gerekçesi de aynı.. 'Demeç' olarak değil, özel söyleşide söylemiş meğer.. Nagehan Alçı da 'o zaman bunu belirtmesi gerekirdi' diye yazdı.. Özetin özeti şudur.. Gazeteciye bilgi emanet ederken not düşülmesi gerektiğini, yeni yeni basınla ilişki kurmaya başlayanlar bilmeyebilir.. Ama Muharrem İnce gibi, yıllardır basınla iç içe olan bir siyasetçinin bunu atlaması kabul edilemez. Son söz.. İsmail Küçükkaya haklıdır.. O bilgi hangi gazeteciye gelse o anda haberdir..