İletişim ve Diksiyon Eğitmeni Gülşen Eser
İletişim ve Diksiyon Eğitmeni Gülşen Eser
"Beni anlamıyorsun!" cümlesinin ardındaki soru: Ne kadar empatiksiniz?
18.11.2023 | Cumartesi

"Beni anlamıyorsun." diye ağlamaya başladı küçük çocuk. Karşısında annesi vardı. Bir elinde oyuncak arabası, diğer elinde arabasının kırılan tekerleği ile… Ağlıyordu. Küçük dünyasında hissettiği en büyük üzüntüydü. Anlaşılmak istiyordu.

"Beni anlamıyorsun." diye ağlamaya başladı genç öğrenci. Karşısında öğretmeni vardı. Ödevini neden yapmadığı konusunda sınıfta herkesin içinde azarlanıyordu. Ödevini neden yapmadığı değil; niçin yapamadığı sorulsaydı kendini bu kadar kötü hissetmeyecekti. Ağlıyordu. Ergen döneminde içinden çıkamadığı kısır döngüde, hissettiği en büyük utanç anıydı. Anlaşılmak istiyordu.

"Beni anlamıyorsun." diye ağlamaya başladı kadın. Karşısında eşi vardı. Ne kadar anlatsa da, açıklasa da, çözüm bulmaya çalışsa da içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulamıyordu. Hayat arkadaşı tarafından duyulmak istiyordu. Ağlıyordu. Bir ilişki içerisinde aldığı tüm sorumluluklar altında ezilirken tek bir şey geçiyordu kalbinden… Anlaşılmak istiyordu.


Yaşımız, mesleğimiz, konumumuz, cinsiyetimiz ne olursa olsun.Tek bir derdimiz var : ANLAŞILMAK! Yaşadığımız bir duygunun yargılanmadan ve eleştirilmeden anlaşılmasını sıklıkla hissederiz. Son yılların en çok kullanılan kelimelerinden olan " empati ", tam olarak da bu duygularımızın karşılığıdır aslında. Peki nedir empati?

Bir kişinin, karşısındaki kişinin duygularını anlayıp onu kendi yerine koymasıdır. Karşımızdaki kişinin hissettiklerini onun perspektifinden görme sanatıdır. Empati, insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştıran ve ilişkilerin gelişmesine yardımcı olan bir özelliktir. Eş duyum ya da duygudaşlık isimleriyle de anılmaktadır.

Doğuştan var olan bir yetidir aslında empati… Peki sahip olduğumuz bu yetenek nasıl oluyor da yıllar geçtikçe avucumuzun içindeki bir kar topu gibi eriyip gidiyor? Anlamak ve anlaşılmak üzerine türlü girdaplara maruz kaldığımız hayatımız boyunca, neden elimizdeki bu yeteneği kullanamıyoruz? Ya da kullanmakta cimri davranıyoruz? Çocuğumuzun, partnerimizin, iş arkadaşımızın, dostumuzun, öğrencimizin, hastamızın, danışanımızın… Liste uzuyor da uzuyor. Sağlıklı bir iletişim için ; "Sesimi duyar mısın?" çığlıkları altında tek bir cümle gizle: Beni anla!

Empatik düşünme, ahlaki bir olgunluk seviyesidir. Bernard Shaw; "Başkalarına, size davranılmasını istediğiniz gibi davranmayın; çünkü onlar başka şeylerden zevk alabilir." derken; aslında empatinin en can alıcı noktasına dikkat çekiyor. Çünkü empati; benzerlik değildir; farklı duyguları anlayabilmektir. Karşımızdaki kişiye anlaşılıyor olma hissini vermektir. İnsanların farklı bakış açılarına saygı duyabilme ve iletişimde güven bağını oluşturabilmedir. Gerçekçi olmak gerekirse, yaşanılan hayat kargaşasında bunu yapabilmemiz ,evet, zor; ama imkansız değil. Çünkü empatik davranma da empatik konuşma da geliştirilebilir kavramlardır. Şimdi gelin birlikte bakalım, empatik yaklaşım nasıl olmalı; empati yeteneğimizi geliştirmek için neler yapılmalı?

NÖTR OLUN: Sağlıklı bir empatik yaklaşımda ilk adım; ön yargıları bir kenara bırakabilmektir. Karşımızdaki kişiyi kendi yerimize koyarken, onun hissettiklerine tarafsız bakabilmektir. Kendi düşüncelerimiz ile karşımızdaki kişinin düşünceleri aynı olmayabilir. Burada asıl hedeflenen, nötr kalabilmek ve sadece karşı tarafı anlayabilmektir.

AKTİF DİNLEYİN: Karşımızdaki kişinin duygularını anlayabilmemiz için, aktif bir dinleyici olmamız gerekir. Hem jest hem de mimiklerimizle, kişiyi dinlediğimizi ona hissettirmemiz en sağlıklı yaklaşım olacaktır. Dinlemeden anlamak mümkün değildir. Zaten çoğu iletişim çıkmazına da karşı tarafı tam olarak dinlemediğimiz için girmiyor muyuz?

AYNALAMA YAPIN: Dinlediğimiz kişi ile yer değiştirmek demektir. " Ben onun yerinde olsam ne hissederdim?" sorusunun en can bulmuş halidir. Bu basamakta tüm ön yargılar artık ortadan kalkmış ve karşı tarafı duymaya, anlamaya ve bunu hissettirmeye başladığımız an gelmiştir. Empatik yaklaşımda yaptığımız en büyük hatayı da maalesef bu basamakta eyleme döküyoruz. Kişiyi kendi yerimize koymaya başladığımız an, devreye duygularımız giriyor. Duyguların olduğu yerde bireysel çözüm üretme çabaları da öne çıkıyor. Aynalama evresinde kişiye akıl vermek, nasihat etmek ve yol göstermek sıklıkla yaptığımız yanlışlardandır. Bu noktada karşı tarafın bizden beklediği akıl almak değil; anlaşıldığını hissetmektir.

REHBER OLUN: Karşı tarafa anlaşılır olduğunu hissettirdiğimiz son basamaktır. Çözüm üretmediğimiz, akıl vermediğimiz, yargılamadığımız ve eleştirmediğimiz… Sağlıklı bir iletişimde anlatıcı, yaşadığı problemi çözemediği için yanımızdadır ve çıkmazdadır. Bizden beklediği; ona yol göstermemiz değil; elinden tutarak yolda onunla yürümemizdir. Duygusunu anlamak, ona en güzel yol rehberliğidir. " Ben senin yerinde olsam…" ile başlayan cümlelerden ötürü eğer kişi nasihat aldığını hissederse, kendini değersiz hisseder. Çünkü anlaşılmayı bekleyen kişinin isteyeceği en son şeydir, nutuk dinlemek… Ya da… " Takma kafana; boş ver…" tarzında kurduğumuz cümleler de kişiye kendini fazlasıyla değersiz hissettirebilir. Anlaşılmayı bekleyen birey, kendini bir anda değersiz görebilir. Böyle bir ortamda empatik bir iletişimden söz etmemiz mümkün olmaz maalesef.

Günlük ilişkilerimiz üzerinden değindiğimiz empatik yaklaşım ve empatik konuşma sadece ikili ilişkiler içinde mi geçerlidir? Tabi ki de hayır! Gözlerimizi kırpmadan izlediğimiz televizyon ekranlarında da sıklıkla kullanılır empatik dil. Özellikle de reklamlarda… Reklam metinlerinde empatinin tüm süreçleri kusursuz işler. Tanıtılması hedeflenen ürün, tüketiciye eş duyumlu olarak hissettirilir. İzleyicinin üründen ne beklediği aynalama yöntemi ile reklama yansıtılır. Reklamlarda yer alan empatik yaklaşım, kişiye rehberlik aşaması şeklindedir. Ürün tanıtımı yapılırken; izleyiciye seçenekler sunulur ama asla yol gösterilmez. Tüketici ya da izleyici ilgilendiği ürünle ilgili, ihtiyacı kapsamında anlaşıldığını hisseder ve ihtiyacının giderilmesi konusunda kendince tercihlerini yapar.

Kendi hayat filminizde; reklam arası veriyor musunuz? Size sunulan reklam filmleri ihtiyacınızı gideriyor mu?

"Sesinizi duyan var mı?"

İzlediğimiz bir film rulosu gibi aslında hayat. Oyuncular biziz. Kimi zaman yürüyoruz kimi zaman koşuyoruz, düşüyoruz, yeniden kalkıyoruz. Bazen aynı yerde dönüp duruyor bazen de köşeden köşeye savruluyoruz. Yaşadığımız her bir anda tek bir insani ihtiyacımız var: Anlaşılmak… Zor değil; denklem çok basit! Karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir büyüğe yardımcı olun; hamile bir kadına otobüste yer verin; oyuncağı kırılan çocuğunuzu anlama çalışın; ödevini yapamayan öğrencinizi dinlemeye gayret edin; duygusunu dile getiren eşinizi can kulağı ile dinleyin; iş yerinizdeki çalışanınızın sesini yargılamadan duymaya çalışın. Anlaşılmak için, anlayın! Çünkü anlaşabilmek, yaşamın en eğlenceli dansıdır.

SON DAKİKA SON DAKİKA