Son yıllarda ilham veren konuşmalar üzerine sıkça konuşur olduk. Hatta motivasyon konuşmaları hazırlayıp sunmak o kadar moda oldu ki; birçoğumuz beyaz yakadan istifa edip; en çok dinlenilenler sınıfına girebilmek için yarışır hale geldik. Kimimiz hatırı sayılır öğreticilerden eğitimler aldık; kimimiz konuşma sanatı üzerine yazılmış kişisel gelişim kitaplarına boğulduk; kimimiz ise küçücük ekranlar aracılığı ile yeni nesil anlatıcılıklar üzerine içerikler ürettik de ürettik.
Neden bazı anlatıcılar pür dikkat, nefes almadan dinlenilirken; bazı konuşmacılara esnemekten odaklanamayız? Aslında tüm bu soruların cevabı birazcık tarihe ilgisi olanlar için oldukça basit. Keşke bir zaman makinemiz olsa da; geçmişe gidip hitabet sanatının ilk atalarını izleyebilsek…
M.Ö. Eski Yunan şehirlerinde, halkı idare etmek; ancak onları ikna etmeye bağlıydı. Hal böyle olunca etkili konuşabilen kişiler, devleti yöneten ve kitleleri peşinden sürükleyen siyasetçiler haline geldi. Eski Yunan'da Agora, Roma Medeniyetleri'nde Forum denilen konuşma alanları kuruldu. Bugün sosyal medya aracılığı ile milyonlarca takipçiye sahip olan içerik üreticileri kim ise; işte Agora meydanlarında çıplak ses ile yüzlerce kişiyi etkisi altına alan hatipler de onlardır.
Nedir acaba bu etkili konuşma?
Düşüncelerimizi anlaşılır bir şekilde aktarabilmek ve iletişim kurduğumuz kişilerde kalıcı öğrenmeler oluşturabilmek adına yaptığımız konuşmalara "Etkili Konuşma" diyoruz. Sözlü iletişim becerilerinde çoğumuzun sahip olmak istediği bir yetenek olan etkili konuşma; aslında; dinleyenler tarafından net bir şekilde anlaşılan ve dinleyiciyi bilişsel olarak harekete geçiren bir yöntemdir.
Modernleşen dünyada, iletişim kodları hızla değişiyor. Yüz yüze iletişimden, ekran ekrana iletişime doğru bir dönüşüm söz konusu. Hal böyle olunca iletişimin altın kuralı olan "Hitabet Sanatı" daha da önem kazanıyor. Gerçek şu ki; fiziksel yakınlığın olmadığı ve ekranlar aracılığı ile yaptığımız konuşmalar, etkili konuşma becerilerimizi geliştirmediğimiz sürece yine hedefi on ikiden vuramıyor.
Peki çağlar öncesinde kitleleri etkisi altına alabilen insanoğlu; artık neden anlaşılır ve etkili konuşamıyor?
Bu soruya cevap olabilecek yüzlerce madde sıralayabiliriz aslında. Ancak iletişimsel olarak, konuşmamızı etkili kılabilmemiz için öncelikle, neden konuşamadığımıza bir bakmamız gerekir. Etkili konuşmak için elimizi kolumuzu bağlayan o prangalara bir göz atalım bakalım:
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
Amerikalı psikolog Martin Seligman`ın literatüre kattığı bir kavramdır; öğrenilmiş çaresizlik. İnsanın geçmiş yaşantısında yaşadığı travmatik olaylar karşısında pasif hale gelmesi, travmatik olayları bundan sonra kontrol edemeyeceğini düşünmesi ve konuya bağlı olarak stres seviyesinin artmasıdır. Çocukken söz alacakken susturulmamız, söylediklerimizin değer görmemesi, girdiğimiz bir iletişim ortamında konuşmaya döktüğümüz fikirlerimiz ile dalga geçilmesi… Aslında, konuşma yeteneğimiz üzerine ket vuran üzücü travmalardır. Bu sebeple, topluluk önünde konuşmaktan çekinir hatta ileri seviyede kaygı duyarız. Çünkü öğrenilmiş baskı ve küçük düşme korkusu, düşüncelerimizi özgürce dile getirmekten bizi alıkoyar. Konuşamamayı kabullenme durumu, bizi etkili iletişimde pasivize eder ve özgüven kaybına sebep olur.
Etkili konuşma sanatında, "Öğrenilmiş Çaresizlik" bulanık bir kehanettir ve siz bunu bozmadıkça maalesef sesiniz hep kısık kalacaktır. Burada aslolan, geçmiş tecrübelerinizi fark etmek, onlara ses vermek ve "Neden konuşamıyorum?" sorusuna şefkatle yaklaşabilmektir.
KORKULARIMIZ
Yapılan araştırmalara göre; gün içerisinde ortalama 15000 kelime kullanıyoruz. Bu demek oluyor ki, yıl boyunca konuşmalarımızda yaklaşık olarak 5 milyondan fazla kelimeyle haşır neşiriz. Aslında; konuşuyoruz! Zaten, özel bir yetenek olarak görüp ürktüğümüz hatta tabulaştırdığımız "Konuşma Sanatı"nı, akışta hepimiz icra ediyoruz. Peki neden sahne sırası bize geldiğinde kekelemeye ve terlemeye başlıyoruz. Kaçırdığımız bir nokta şu ki; günlük hayat içinde iletişimde olduğumuz insanlarla yaptığımız konuşmalar ile topluluk önünde yaptığımız konuşmalar arasında büyükçe bir fark var. Arkadaş grubumuzun içinde akıcı bir şekilde konuşabiliyorken; tanımadığımız bir grup önünde konuşurken neden yüksek bir kaygı hissederiz?
Odağımızı değiştirmemiz bize çoğunlukla yardımcı olacaktır. "Ne yapmalıyım?" sorusuna kilitlenmek yerine bakış açınızı değiştirmenizi ve kendinize şu soruyu sormanızı öneririm; " Neden yapamıyorum?"
Topluluk önünde etkili konuşamamamızın en önemli sebeplerinden biri de korkularımızdır. 3000 kişi üzerinde yapılan bilimsel bir araştırmada, katılımcılara yöneltilen; "En büyük korkunuz nedir?" sorusunun ikinci en popüler cevabı "Topluluk önünde konuşmak" olmuştur. En popüler cevabın " Ölmek" olduğunu da göz önünde bulundurursak demek ki bir grup insan önünde konuşmak, oldukça kabul edilebilir bir korku.
Konuşma korkumuzun altında, çocukluktan gelen bilinçaltı kodlamalarımız ve mizaci özelliklerimiz olduğunu unutmamak gerekir. Burada aslında fark etmemiz gereken en önemli şey; korktuğumuz anda verdiğimiz tepkilerdir. Uzmanlar bu tepkileri iki şekilde ele alıyor: fiziksel tepkiler ve psikolojik tepkiler. Topluluk önünde konuşmaya başlamadan önce; kalbimizin hızla çarpması, sesimizin cılızlaşması, ellerimizin titremesi vücudumuzun hissettiğimiz kaygıya karşı verdiği fiziksel tepkilerdir. Yapamayacağımıza dair inandığımız öğrenilmiş çaresizliğimiz, konuşmayı unutacak olma kaygımız, yeterince etkili olamayacağımıza ait zihnimizde dönüp duran heyecan bulutları ise, konuşma öncesi hissettiğimiz psikolojik tepkilerdir.
Korkmayın! Yalnız değilsiniz!
İç sesinize kulak verin; korkularınızı hissedin; onlarla şefkatli bir biçimde yüzleşin. En önemlisi de konuşma kaygısı duyan kişinin yalnızca siz olmadığınızı kendinize nazikçe hatırlatın. Yapacağınız konuşma öncesinde, uygulayacağınız nefes egzersizleri, sakinleşmenize yardımcı olacaktır.
HAZIRLIKSIZ KONUŞMA
Kitleleri etkileyemiyor oluşumuzun arkasındaki başka bir etken de konuşmamızı hazırlıksız yapmamızdır. Unutmayın ki; dinleyiciler, öncelikli olarak ne söyleyeceğinize odaklanacaklardır. Neyi, nasıl söylediğiniz kısmı konuşmanızın aksesuar kısmıdır. Bilgiden yoksun, içi boş ve hiçbir hedefe odaklanamayan konuşmalar, dinleyiciyi sıkar ve dinleyiciyi etkisi altına alamaz. Konuşma yapmadan önce, dinleyici kitlenizi mutlaka tanımalı; süzgeçten geçirmeli ve grubunuzun bilgi alma potansiyeli üzerinde ön hazırlık yapmalısınız. Konuşmanızda bir yol haritası belirlemeniz, etkili bir konuşmanın en önemli kuralıdır. Konuşma planınızda bilimsel alıntılamalara, çarpıcı örneklere ve güncel hayat içerisinden seçeceğiniz eğlenceli kesitlere yer vermeyi unutmayın.
Son olarak hatırlatmakta fayda var ki; ister bire bir iletişimde, isterse kalabalık iletişim ortamlarında en önemli aksesuarınız konuşmanızdır. Herkes bir aksesuara sahip olabilir ama önemli olan; onu öncelikle kendiniz üzerinde beğenebilmek ve layığıyla taşıyabilmektir. Şahsınıza özel, biricik konuşma yeteneğinizi keşfedin ve kelimelerin başrolü olmak için düğmeye basın. Öyleyse; film başlasın!