Hava kapalıydı, yağmur çiseliyordu. Rüzgar sabahtan beri deli deli esiyordu. Ve dev dalgalar, sahili dövmeye devam ediyordu. Burçlar, kuleler arasında ilerliyor, yukarılara tırmanıyordum.
Kalenin en tepesine. Aşağılarda bir yerde türkü söyleniyordu.
Sinop Kalesi'nden uçtum denize Tam üç gün, üç gece göründü Rize
Orman, dağ, deniz, kumsal sanki içiçeydi.
Vali bey "burası" diye anlatıyordu: - Milattan önce yapılmış bir kale... Selçuklular döneminde bir de iç kale eklenmiş... Zaman içinde burçlarla, kulelerle güçlendirilmiş... Şurası, iç kalenin güneyi... Tarihi Sinop Hapishanesi.
Bir yandan hapishaneye bakıyorduk. Bir yandan da Helenistik çağın ünlü düşünürü Diyojen'in doğup büyüdüğü Sinop kentine. Aşağıdaki türkü değişmişti. Başın öne eğilmesin Aldırma gönül aldırma Ağladığın duyulmasın Aldırma gönül aldırma Bu sırada Pala Akif kolumuza dokundu: - Biliyorsunuz, bunu Sabahattin Ali bu cezaevinde yatarken yazdı.
Sonra da eliyle cezaevinin üst katının köşesindeki koğuşu işaret etti:
- Sabahattin Ali aha orada mahpustu.
Onun adı Akif Şahin. Şimdi müzeye çevrilen tarihi Sinop Cezaevi'nde 26 yıl gardiyanlık yapmış.
Pala bıyıklarından dolayı Sinoplu onu "Pala" diye çağırıyor.
- Pala, neden emekli oldun? - Begim, hökümat bıyık kanunu çıkardı... Bıyıgımı kesmekten ise emekliye ayrılmayı seçtim.
Vali bey kulağımıza eğildi: - Kılık kıyafet yönetmeliğine göre bu bıyıkla memuriyet yapamazdı... Ama ben onu aldım, hizmet sözleşmesi ile burada görevlenirdim... Sizin gibi gelenleri gezdiriyor.
Pala, turist rehberi gibi anlatıyordu: - Yöksek şahsiyetlerinin malumları olduğu üzre burada Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refii Cevat Ulunay, Burhan Felek, Sabahattin Ali, Kerim Korcan, Zekeriya Sertel gibi möhim insanlar mahpus yatmışlardır... Burada romanlar, şiirler yazmışlardır.
Aşağıda türkü devam ediyordu: Dışarda derin dalgalar
Gelir duvarları yalar Beni bu sesler oyalar Aldırma gönül aldırma
Orayı, burayı, o koğuşu, bu koğuşu gezdik. Sonra zindana gittik.
Zifiri karanlık, ama biz gezelim diye ışıklandırılmış.
Avlunun bir köşesinde "Sinop E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan mahkumların" yaptıkları el işleri satılıyordu.
Boncuklu işlemeler.
Mahkumun biri "duvar saati" yapmış.
Üzerine boncukla "gül ve silah" işlemiş.
Bir başka mahkumun el işlemesi "güzel bir kız." Kimbilir, belki sevgilisi.
Bir diğer mahkum "dua" işlemiş.
Yerli, yabancı turistler gördük. Kaleyi-Tarihi Cezaevi'ni gezmeye gelmişler.
Eskiden mahkumların volta attıkları avlularda, dev ağaçlar fışkırmış.
Kuşlar, ünlülerin yattıkları koğuşların penceresinde sanki konser veriyorlar.
Aşağılarda türkü durmak bilmiyor. Mahpushane içinde yanıyor gazlar
Bayramdan bayrama çalınır sazlar
Kimine anası ağlar, kimine kızlar
Bu sırada telefonumuz çaldı. Açtık, arayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'ti.
"Neredesiniz" diye sordu. - Sinop'tayız... Şu anda Vali beyle birlikte Tarihi Sinop Cezaevi'ni geziyoruz.
Cemil bey "Pala orada mı Pala" diye konuştu:
- Ekim'in başında ben de oradaydım... Pala, benimle resim çektirdi... Sizinle de çektirdi mi?
Pala'ya döndük.
O anlatmaya devam ediyordu: - .....Doğu cephesinde avluya açı
lan yapıda 28 koğuş mevcuttur... Yöksek şahsiyetlerinin malumları olduğu üzere....