|
 |
 |
 |
Ben parayı değil markayı seçtim
80'li yıllarda dünyadaki gelişmeleri izler duruma gelmiştik. Böylece o yıllarda marka yaratmanın önemini de anladım.
1976 yılında iş hayatına atılırken küçük bir atölye ile fason üretim yapmaya başladık. Kefeli Giyim'i kurup fason üretime başlarken ilk hedefimiz Türkiye'de üretilen en iyi gömleği üretmekti. 1-1.5 yıllık içinde bu hedefe varmıştık ve kendi idealimizi de aşmıştık. Sırada kendi üretimimizi kendimiz pazarlamak vardı. Yeni hedefimiz buydu.
İLK TÜRK MARKASI 1979 yılında ilk kez yurtdışına çıkma kararı aldım. O zamanlar Türkiye'de sıkıntılar yaşanmaktaydı. Döviz yoktu ve yurtdışına çıkmak için ancak 3 yılda bir izin alınabiliyordu. O şartlarda Paris'e gittim. Orada markanın gerçekten ne anlama geldiğini tespit etmiştim. Geri döndüğümde marka konusunda hedeflerim vardı ama bunu ancak 1981 yılında uygulamaya koyabildim. Kefeli markasıyla gömlek üretip pazarlayacaktım. Kısa bir süre sonra Kefeli markasının başkasının adına kayıtlı olduğunu öğrendim ve mecburen yeni bir isme yöneldim. Ve Bisse markası ortaya çıktı. Bisse ile ilk üretimimizde de kendimizi aşan bir kalite vardı, yenilikler getirmiştik. Satış politikamızda da ürünlerimizdeki üstün kalitenin verdiği avantajla kesin kurallar koymaktaydık ve bu konuda piyasada önder olmuştuk. 80'li yıllara geldiğimizde ise Türk ekonomisindeki pozitif gelişmelerden yararlanıp dünyadaki gelişmeleri daha iyi izler duruma gelmiştik. O yıllarda kazandığım en önemli deneyim bir markanın gerçekten doğruları yapıp ürettiğini piyasaya kabul ettirmesi gerektiği ve müşterinin istediğini üretmenin tedarikçilik olduğudur. Tedarikçilik belki daha karlıydı ama bu şekilde marka olmak mümkün değildi. Çünkü marka olmak tutarlı olmak, yaratıcı olmak, belirleyici olmak demekti. 90'lı yıllarda 80'lerde kurduğumuz altyapımızın verdiği güçle daha da öne çıktık. Bu yıllarda "ilk"lerimiz vardı. Marka bilinciyle ihraç edilen ilk Türk markası, uluslararası fuarlarda ünlü markalarla yan yana ve onlar gibi özel standlarla yer alan ilk Türk markası, yurtdışında toptan satış yeri ve butikler açan ilk Türk markası, yabancı basında yer alan ve taklit edilen ilk Türk markası olmak gibi başarılar elde ettik. Geriye dönüp değerlendirdiğimizde 80'li yılların olgunlaşma yılları, 90'lı yılların ise savurganlıkla geçen yıllar olduğunu görüyorum. 90'lı yıllarda devletin kaynakları israf edilirken, özellikle tekstil ve konfeksiyon alanlarında öyle büyük bir kargaşa yaratılmıştı ki, kimin ne olduğu, ne yaptığı anlaşılamıyordu ve bu yüzden sektör büyük yara aldı.
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|