Gece yarısı öğrendim, Mustafa Cengiz'in ibra edilmediğini.. İlk duygum "üzülmek" oldu inanın..
Onun Galatasaray Başkanlığı'ndan gitmesini en çok isteyenlerden biri olduğum halde üzüldüm..
40 yıllık dostum, gitmeyi çoktan hak etmişti, ona rağmen, üzüldüm..
Mustafa, Galatasaray'ı Dursun Özbek'ten kurtarmak için cesaretle ortaya atılmış ve kazanmıştı. İlk çıkışı Özbek'i devirmek ve ondan kalan altı ayı tamamlayıp, Galatasaray'ı olağan kongrede emin ellere teslim etmek amacı taşıyordu.
Böyle olunca arkasında büyük oy potansiyeli buldu. Dursun diktasından nefret edenler, Mustafa'yı desteklediler.
Başkanlık tatlı gelmiş olacak ki, Mustafa "devam" kararı aldı. Olağan kongrede de aday oldu. Arkasından esen rüzgarla onu da kazandı ve..
..ve Dursun'dan beter bir başkan oldu.
"Her şeyi ben bilirim. Ben yaparım.." Yönetiminde bir iki iş bilen vardı, onları kovaladı. Profesyonellerden hem de kendi seçtiği en başarılı insanları da gönderdi. Ona "İş yapan, başaran" değil, "Emir kulu" lazımdı çünkü.
Galatasaray'da ne başarılacaksa hepsinin altında "Mustafa Cengiz" yazmalıydı. Gazete manşetlerine oturmaya bayılmıştı çünkü.
40 yıllık dostumun böylesi bir değişikliğe uğramasına çok şaşırmış, çok da üzülmüştüm.. Ama "ben" virüsünün çaresi yok. İnsanın kanına bir defa girdi mi, çıkarmak zor.
Mustafa kendi çöküşünü kendi elleriyle hazırladı..
..Ve hem de Mali Kongre'de hiç beklemediği bir basit "kongre taktiği" ile gitti.
Mustafa'yı Galatasaray Kongresi değil, liseciler, yani Galatasaray'dan hiç ama hiç elini çekmeyen, ama elini asla taşın altına koymayarak, hep kendi seçtiği adamlarla yönetmek için yaşayan İnan Kıraç'ın Dazlakları (Dikkat buyurun liseliler değil, liseciler, yani benim ezelden nefret ettiğim Dazlaklar) götürdüler.
İnan Kıraç'ın Galatasaray'a gene el koymak için alenen harekete geçtiğini gören Faruk Süren ve Alp Yalman gibi eski efsane başkanlar, kulübü Kıraç tehlikesinden kurtarma uğruna, Mustafa'ya destek oldular..
Ama onların gördüğü tehlikeyi Mustafa anlamamakta ısrar etti.
Gururu ve kibri o kadar büyüktü ki, "Beni kimse yıkamaz" diyordu. Bu yüzden Kongre'ye hazırlık yapmadan elini kolunu sallayarak geldi.
1700 üye ile başlayan kongrede üye sayısı saatler ilerledikçe azaldı.
Hazırlıklı kafatasçıların bir teki yerlerinden kıpırdamazken, akıllarına taktik, oyun, tuzak gelmeyen üyeler saatler ilerledikçe gitmeye başladılar..
Durumu gören, taktiği sezen Faruk Süren, Mustafa'yı uyardı.
"Kongre kararı al ki, yeniden aday olabilesin.
Bunlar seni ibra etmezlerse, tüzük gereği bir dönem aday olamazsın.." Ama Mustafa'nın kibrini aşamadı..
Saatler gece yarısına yaklaşırken ancak oylamaya geçildi. Bin üye gitmiş, geriye yarısı İnan Kıraç'ın kemik oycusu, 700 kişi kalmıştı.
"Ben" diyen ve burnunun ucunu göremeyen Mustafa Cengiz 27 oyla kaybetti.
27 oy!.
Gün boyu kongrede olanların farkına varsa, ya da varanları dinlese bu oyuna gelmezdi.. Sadece eş dostlarından oluşan bir sadece bir minibüs dolusu insanı kongreye getirse durum değişirdi..
Ama o her şeye tepeden bakan kafası ve baktığında sadece kocaman burnunu gören gözleri yüzünden, bu çok basit, çok bilinen kongre taktiğine yenildi.
İnan'ın tertiplerine karşı çıkacak, yüzler, hatta binlerce hem de "liseli" üye bulabilecekken kaybetti.
"Ben"cilliği yüzünden kaybetti.
Kibri, gururu ve kendisini "yenilmez" sanma gafleti yüzünden kaybetti.
Etrafında Galatasaray'ı yönetmeye layık yönetici ve profesyonel bırakmadığı için kaybetti.
Herkesi küstürdüğü, kaçırdığı için kaybetti.
Kendi kaybetmekle kalsa iyiydi.
Galatasaray'a da kaybettirdi..
İşte onu affetmek mümkün değil!.