Avrupa Konseyi, 2010 Yılında İstanbul'u Avrupa Kültür Başkenti ilan etmişti. O İstanbul'la bugünü karşılaştırıyorum.. Bu defa Unesco, İstanbul'u Dünya Kültür Başkenti ilan etmeli.
Öyle güzel, öyle harika, öyle hayal bile edilmez Kültür ve Sanat olaylarını o kadar yoğun yaşıyoruz ki anlatılmaz ve anlaşılmaz..
Konserler.. Sergiler..
Yani evvelden ne bulsam giderdim. O kadar enderdi. Şimdi yetişemiyorum. Hele konserler, çakışıyorlar hatta ayni gecede. Birine giderken, aklım ötekinde kalıyor.
Bu ne güzelliktir, benim İstanbulum için..
Ki, olup bitenlerin yarısından çoğundan da haberim olmuyor..
İlçe Belediyeleri ne müthiş kültür etkinlikleri yapıyorlar mesela, iş işten geçtikten sonra duyuyor ve kahroluyorum.
Neden böyle oluyor?.
Çünkü, bizde "Halkla İlişkiler" diye bir şey yok. Basın Danışmanları boş oturuyor.
Yahu bu ülkede, bu tür kültür ve sanat olaylarını yazan kaç gazeteci var?.
Kime gittiği belli olmayan bülteni yazdın mı işin bitiyor..
İşte CRR'deki o muhteşem olayı ben Rengim Şefimin telefonuyla öğrendim. Etmese?.
Nerde CRR'nin Basın Bürosu?. Yahu üç, bilemedin 4 kişiye telefon edeceksin. Senin görevin bülten yayınlamak değil, yazdırmak, haber yaptırmak..
Ama bilet satma sorunu yok ya.. Boş ver!.
Örnek.. Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuarı yıl sonu temsillerini izleyen ve yazan ve tek gazeteci benim. İkincisi yok. Ama o Konservatuar, o Üniversite Yönetiminden bir, tek bir kişi bi zahmet arayıp haber vermiyor. Benim bir yerden kulağıma çalınırsa gidiyorum. Olacak iş mi bu?.
Senede bir yahu.. Senede bir telefon..
Medyayı suçlamak kolay..
"Efendim yazmıyorlar!."
O zaman "Yazsınlar" diye her şeyi yapacaksın. Mesajla, telefonla olmadı, kalkıp gideceksin..
Ben yıllarca Delta Ajans'ta Cüneyt Koryürek'e PR Danışmanlığı yaptım. Bu iş nasıl yapılır çok iyi bilirim..
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Tercüman gibi gazetelere haber vermek için, yollara düşerdim. Ömrümün yarısı uçak ve trenlerde geçti.
Şimdi poponun üstüne otur, salla başını, al maaşını..
Nasılsa soran eden yok!.