Dün Öğretmenler Günü'ydü. Yazılarım çok fazlaydı.
Öğretmenlerime sayfamı bugün ayırdım.
Ve öğretmenlerime bugün, hafta içinde odamı toparlarken açtığım bir dosyanın içinde bulduğum bir mektubu sunmaya karar verdim.
2006 yılı kasım ayında Öğretmenler Günü öncesi, bir öğretmenden aldığım mektup bu.. Tam 12 yıllık.. Ama lütfen bu çığlığı okuyun.. Herkes okusun.. Özellikle de Genç Milli Eğitim Bakanımız.
Bakalım, 12 yıllık mı, yoksa 12 günlük mü, fark edebilecek misiniz?.
Şahin Hocam, şu anda nerdesiniz, ne yapıyorsunuz bilmiyorum. İnşallah hayattasınızdır. Beni bağışlayın ne olur!.
***
Merhaba, size bundan birkaç hafta önce Öğretmenler Günü yayınlanması dileği ile bir yazı göndermiştim. Yayınlayıp yayınlamayacağınız hakkında bana bilgi vermenizi arzu etmiştim. Fakat bugüne kadar hala bir bilgi vermediniz. Bu yazımı hatırlatmak amacı ile size tekrar gönderiyorum. İlginize şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla.
Şahin Dalgıç Amasya Lisesi Almanca ve İngilizce Öğretmeni.
Sizin hiç bin beş yüz çocuğunuz oldu mu?
Kars'ta,
Ardahan'da,
Erzurum'da, Cizre'de,
Amasya'da, ya da
Türkiye'nin herhangi bir yerinde, sizin hiç binlerce çocuğunuz oldu mu? Binlerce öğretmenin her sabah bu kadar çocuğunun olduğunu hiç düşündünüz mü?
Hem bu çocuklar öyle çocuklar ki, öz anne babalarından çok, sizinle birlikte olurlar. Onlardan size daha yakındırlar. Onlara anlatamadıklarını size anlatırlar. Hatta onlarla yaşadıkları problemleri bile size aktarma gereğini duyarlar. Bazen onları öz anne babalarına karşı korumak zorunda kalırsınız.
Onların yüzlerine bakıp, neşelerini, kederlerini hiç anlamaya çalıştınız mı?
Siz hiç onların geleceklerini düşündünüz mü?
Onlara bir şeyler vermek, onları geleceğe hazırlamak için hiç çırpındınız mı? Mezun olduktan sonra, onların üniversite kazandıklarında, onlarla beraber sevinmenin ne demek olduğunu hiç hissettiniz mi?.
Ya da kazanamayanları gördüğünüzde onlarla beraber çaresizlikleri birlikte yaşadınız mı?
Onların gelecekleri için bir çok şey söylendiğini, ama pek bir şey yapılmadığını gördünüz mü?
Peki gördünüz diyelim. Peki onlar için bugün ne yaptınız?
Bunu hiç düşündünüz mü? Siz yaşlı başlı insanlar, bugün sokakta kaç tane genç insanla tanıştınız? Kaç genç insanla arkadaş oldunuz? Ya da kaç tanesi ile selamlaştınız?
Böyle bir mutluluğu hiç yaşadınız mı?
Ülke sorunlarını görüp, "Ben olsam böyle yapardım" diyen kaç tane genç beyin dinlediniz?
Bir öğretmeninin kendisini dinlediğini görüp, o gencin nasıl mutlu olduğunu, insan yerine konduğuna nasıl sevindiğini hiç gördünüz mü?
İğneyi kendinize, çuvaldızını başkasına batırmayı hiç denediniz mi?
İnsanların, bütün sorunun eğitimden kaynaklandığını, ama eğitim için laftan başka hiçbir şey üretmediklerini gördünüz mü?
Öğretmeni zurnanın son deliği gibi idrak edenleri gördünüz mü?
"İlim Çin'de bile olsa gidin" diye bir söz duydunuz mu?
O ilimin bakkaldan, marketten alınmadığını hala öğrenemediniz mi?
Öğretmen otobüs durağında tir tir titreyerek beklerken, öğretmeni görmezlikten gelip, yönünü çeviren, devletin lüks makam arabalarında işe gelip gideni hiç gördünüz mü?
Siz hiç simit satan, limon satan vali, kaymakam, mühendis, doktor, vs. gördünüz mü?
Siz öğretmenin çok vakti olduğu için daha çok para kazanmak amacıyla ikinci ve üçüncü iş yaptığını, söyleyenleri duydunuz mu? Üniversiteden mezun olup, öğretmen vasfını alıp da, yıllardır öğretmenlik yapamayanları gördünüz mü?
Öğretmenin emekli ikramiyesi ile sadece bir evin balkonunu alabileceğini biliyor musunuz?
Kolunuzdaki altın bileziğin bu ülkede para etmediğini hiç gördünüz mü?
Tuzu kuru insanların uyduruk konferans konuları üretip, Anadolu'ya geldiklerinde, salonu dolduramayıp, öğretmen ve öğrencilerle salonların zorla doldurulduğunu duydunuz mu?.
Siz hiç öğretmenin bu ülkeye fenalık yaptığını gördünüz, duydunuz mu?.