Gazete ve dergilerde yöneticilik yaptığım sürece, ekibimdeki arkadaşlara bir ilkeyi hep öğrettim.
"Cevabı belli soruları sormayın."
"Muhatabın başka türlü yanıt vermesi mümkün olmayan soruları sormak gazetecilik değildir. Üstelik sizi çanak tutmak ithamına da maruz bırakabilir" dedim onlara.. Örnekler verdim..
Şimdi size vereceğim örnek gibi..
İki sorum var, Adalet Bakanı'na..
1- Bu ülkede güvenilir, bağımsız, adil, kamu vicdanını tatmin eden bir adalet sistemi ve işleyişi olduğuna inanıyor musunuz?.
2- Adalet Bakanı olarak sizin vicdanınız rahat mı?.
Şimdi bu sorulara, Adalet Bakanı'nın tam da öyle inansa dahi "Olumsuz" yanıt vermesi mümkün mü?.
Her iki soruya da "Evet" diyecektir. Demek zorundadır..
Ama ben gene de soruyorum.. Kendi öğrettiklerimle çeliştiğimi sanmayın.
Çünkü cevap almak için sorumuyorum. Böyle bir isteğim ve beklentim yok..
Sayın Bakanın, bu soruları yalnız kaldığı zaman kendi kendisine sorması, yanıtı gene kendi kendisine vermesini diliyorum sadece.. Bundan sonraki eylem ve söylemlerini de bu yanıta göre belirlemesini..
***
Sadece geçen haftaki gazetelerden iki haber seçtim, eskiye gitsem yüzlerce bulurdum da.. Üstelik, siyasi dava falan da değil. Somut, net, adli olaylardan seçtim ki, kimse konuyu başka yönlere çekmesin.. Öküz altında buzağı falan aramasın..,
Okuyun ve karar verin, bu ülkede Adalet ne kadar adil, ne kadar güvenilir, ne kadar kamu vicdanını tatmin edicidir?.
1. Olay.. Kadın sürücü, Şişli'de arabasıyla dört kişiye çarpmıştı. Biri öldü, üçü yaralandı. Mahkeme sürücüyü tutuksuz yargıladı ve karar verdi. 3 yıl 4 ay hapis!. Bu cezayı da 48 bin 600 lira para cezasına çevirdi. 1 ölü 3 yaralının bedeli 48 bin liraydı, Türk adaletine göre!..
2. Olay.. Genç öğrenci hakkındaki bir ihbar maili ile göz altına alındı, savcılığa sevk edildi. Bazı internet sitelerini hacklemekle itham ediliyordu. Tutuklandı.. Tam 9 ay, hâkim karşısına çıkmayı bekledi ve ilk duruşmasında tahliye edildi. "Benim 9 ayımı çaldılar" dedi.. Gene de mutluydu.. "Tutukluluğuma devam kararı da çıkabilirdi" dedi..
Bu ülkede mahkûmiyete dönüşen yıllar süren tutuklulukları bildiği için..
1 Mayıs gösterilerine katılmak ve Gurup Yorum biletleri satmak dışında kanıtlanmış suçu(!) olmayan gencin 11.5 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldığını bildiği için.
Bu mahkumiyet konusunda Başbakan Yardımcısı'nın "Yargıçlar vur deyince öldürüyorlar" dediğini bildiği için..
Daha pek çok şeyi bildiği için, gençliğinden çalınan 9 aya yanmıyor, 9 ayda çıkmasına seviniyordu.
Şimdi bu iki durumu mukayese edin, hukuk açısından, adalet açısından, vicdan açısından.. İkisinin birden doğru olması mümkün mü?.
***
Adalet Bakanlığı'nın bu ülkede Adalete güven duyusunu geri getirmek için hazırladığı dördüncü reform paketi hükümette takılmış.
Sayın Bakan, yeni paketi, dilerim kendi kendisiyle bir iç konuşma yaptıktan sonra hazırlar ve bu defa kabine arkadaşlarına da iyi anlatır!..