Bir takım, iki oyun ve bir teknik adamın iki yüzü. Muhteşem başlayan, hazin sonla biten filmin kısa hikâyesi bu. Bayern Münih gibi topa sahip olmakta hiçbir kusuru olmayan bir takımı kendi sahasına gömüp son 20 yılda bir maçın ilk yarısında en fazla hücumu (16) geliştirebilmek Okan Buruk'un mahareti. O sağlık raporu büyük fedakârlık gerektiriyordu. İğne ile oynayan İcardi'nin en uçta orkestra şefliğinde Alman orta sahasını imha eden, savunmasına büyük baskı yapan G.Saray, B.Münih gibi bir devi devirebilecek futbolu oynadı, pozisyonları yakaladı. Orta sahada Torreira ve Kaan'ın kusursuz presi ve pas trafiği, İcardi'nin bilinen fırsatçılığı, geride iki stoperin Kane'e nefes aldırmayan savunması... Aslansan merhametin olmayacak. Karşısında iki kanadında topla dribblingler yapabilen sırtlan sürüsü var adeta. Bayern soyunma odasına ölü değil, baygın gitti. Manchester ve Kopenhag maçlarının istatistiklerine baktığınızda ikinci yarıda ayakta kalan takım olduğunu görürsünüz. G.Saray, ilk yarıda enerjisini 90 dakikaya yayacak ekonomi ile oynamadı. Okan Buruk da bunun farkındaydı. Almanlar ancak 63. dakikada ilk kez set oyununa döndüklerinde tehlike sinyalleri çalıyordu. Bozuk Zaha çıkmalıydı, Tete geldi kenara. İlk golde de hatası olan Kazımcan solda dağılmışken Okan Buruk, müdahaleyi atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra yaptı. İşte bu da onun ikinci yüzü. "Fevkalade zaferlerim olmayabilir fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim." Okan Buruk, Çehov külliyatını okusun demiyorum elbette ama bazen sağ kalmayı da öğrenmeli.