Tam bir "büyük avcısına" karşı oynadı Fenerbahçe... Sezon başındaki travmaları atlatıp, golcüleri ve pas organizasyonuyla her rakip için tehlike olan Hatayspor karşısında, klasik formüle dönerek oynadılar. Rakibin ritmini bozdular önce. Önde baskı yaptılar, uzun oynamaya mecbur ettiler, oyun ezberlerini bozdular ve öne geçtiler. Sonrasında ise "tabela maçı" devreye girdi; topu rakibe ver, ikinci bölgede kalabalık kal, atakları merkezden uzak tut. Artık üstün oynamanın bir anlamının kalmadığı periyotta, Erol Bulut hemen hemen tüm oyuncularına defansif aksiyonlar emretmişti. Gustavo'nun sakatlanıp çıkması, ikinci yarıda "pas aklını" da saha dışına gönderdi zaten. Mücadele ön planda, "üç puanı al" tek amaçtı.
Mert Hakan'ın topla yaptığı kayıplar ve yanlış tercihler bir tarafa, Riberio'ya yaptığı baskı ile merkezi kapatması da vardı. İki kötü, bir iyi anlayacağınız.
Ön tarafta topu tutamayan Fenerbahçe'nin üstüne müthiş bir baskı ile geldi Hatay takımı. Mesut Özil'in sahaya adım atması, Fenerbahçe oyuncuları için, "Hadi öne çıkın" mesajı olmalıydı ama panikteydiler. Kaleci Altay'ın üst üste net kurtarışları ile ayakta durdular bir süre. Ozan Tufan'ın olağanüstü direnişi diğer oyuncuları da tetikler gibi oldu.
Kalitesine inanan bir takımın böylesine ezilmesi, korkması, ürkmesi anlaşılır gibi değil. Üst üste kazanılan maçlara rağmen hâlâ güven problemi yaşıyorlarsa. Bu da ciddi bir mental sorun. Oyuna Mesut Özil giriyor, buna rağmen diğerlerinden reaksiyon alamıyorsunuz. Yine duran toplarda rakiplerini seyrettiler.
Belki de Gustavo'dan önce-sonra diye ayırmalıyız Fenerbahçe'nin oyun karakterini. Galatasaray derbisi öncesinde, sezon sonu hikâyesinde "mucizelerle kazanıldı" denilecek bir maç yaşadılar. Oyun hamlesinde Sadık, Novak gibi mücadeleye katılacaklar yerine, forvet çıkarıp, forvet alan Erol Hoca'nın da ne düşündüğünü öğreneceğim.