Sakatların ve hastaların geri dönmesi ve üç yeni transfer ile birlikte Samandıra'da sıcak saatler yaşanıyor. Keyfi yerine gelen iki kişi var; Erol Bulut ve Emre Belözoğlu. Takımdaki rekabetin artmasının yanı sıra, Bulut'un ideal 11'ini oluşturması ve ısrarcı olmasıyla, sonuç ve oyun istikrarı sağlandı. Sırada emir ve komutalar var. Fenerbahçe 20 maçlık periyotta en büyük sıkıntıyı yeni kadronun, birlikte olamamasından yaşadı. İyi oyuncular geldi ama birbirleri ile uyum döneminde sıkıntılar oldu. Taşlar yerine oturdukça, daha sağlıklı antrenmanlar yapıldıkça, bir düzen de geldi. Bunun mutlusu takımı yönetenler oldu, mutsuz kesim ise kulübede kalanlar. Şimdi "yeni düzene" geçiliyor. Artık her futbolcunun bir karnesi var. Bu performanslarda "yeterli" görünenler ile bu noktaya gelmeleri gerekenler arasında bir mücadele başlayacak. Mert Hakan, Lemos, Ademi, Ferdi ve Sinan gibi hamle oyuncularının taktik disiplin problemlerini halletmeleri gerekecek.
ÖZİL CİDDİYETİ
Avrupa'da yılın transferiydi Mesut Özil. Takıma katılmasıyla birlikte, kadrodaki oyuncular da nasıl bir takıma geldiklerini anladılar. Advocaat, bir maç sonrasında "büyük takım" polemiği yapmış; "Büyük takımın büyük oyuncusu olur" demişti. O zamanki Fenerbahçe kadrosunun "yetersizliğini" vurguladı. Şimdi de birçok iyi oyuncu var takımda ama Mesut Özil, Fenerbahçe geleneğinde "büyüklük" kavramının tam karşılığı aslında. Böyle bir oyuncuyla oynamak, diğerlerinin de hedeflerini değiştirecektir. Şu anda bile Mesut ile birlikte oynamak için hal-tavırlarını gözden geçirenler var. Haftalardır, merkezden ikiye bir ve kısa-hızlı paslarla pozisyona girme alışması yapılırken, Özil'in tribünde olduğu Kayseri maçında birden bire gerçeklemesi bile, belki de bunun eseri. Fenerbahçeli oyuncular, Mesut Özil ile yan yana olduklarında, daha değerli görüneceklerinin farkındalar.
NASIL YILDIZ OLUNUR?
Burak Yılmaz'ın Mesut Özil ile ilgili açıklamaları oldu. Ben saçma, gereksiz buldum. Soru; basın toplantısında gündeme geldiğinde, "Burak kardeşime başarılar diliyorum. Fransa'da kendini ve Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etmesini dilerim" cevabı geldi. Bir tarafta olgunluğu görüyorsunuz, diğer tarafta ise "makam farkı"nı. Mesut, muhtemelen sözleri önemsemedi ve bir büyüğün; küçüğüne nasıl hitap etmesi gerekiyorsa, öyle davrandı.
GELİN LİNÇ (!) YAPALIM
Topun oyunda kalma süresi gittikçe kısalıyor ve seyircisiz maçların soluk atmosferi bir yana, televizyon karşısında bile sıkılmaya başlıyoruz. Mustafa Denizli, "Oyuncular kendilerini atıyor, hakemler de düdüğü çalıyor. Seyirci olsa, daha çok atacaklar" fikrinde.
Defalarca ekranda gözükeceklerini bildikleri halde, omuzuna darbe alıp başını tutanlar, ayağı kırılmış gibi bağırıp, beş dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi sahada koşanlar var. Hepimiz izliyoruz ve bu oyuncuların "yalancılıklarına" şahit oluyoruz. Peki bir yaptırım var mı? Evet, yok… Peki, görüntüden bir değerlendirme yapılabilir mi? Oyuncu, "acı eşiğim düşük" dediğinde ne yapacaksın? Bunun yaptırımı meşhur sosyal medyamız yardımıyla olur. Klasik tabiri ile "linç…" Bu sahtekârları, meslektaşlarının emeğiyle- ekmeğiyle oynayanları, oyunun dürüstlüğüne gölge getirenleri, kandırmayı; profesyonellik sananları öyle bir sallayacağız ki, kız istemeye gittiklerinde kayınpeder; "Ben böyle adama kızımı vermem" desin. "Olmaz" dediğinizi duydum. Çünkü her renkte forma giyen sahtekâr oyuncular var. Ve herkes kendininkini koruyup, diğerine laf söylemek için pusuda. Fikirde, görüşte adalet yoksa, yalancıya; "yalancı" diyemeyenler oldukça, hep kendine yontan kibirli- şımarıklar, doğrunun peşindekileri "linçledikçe", doğru söylüyorsunuz; "olmaz"…