Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Ayyar

Yağmur şehre çok uzun süre ertelenmiş bir yüzleşme gibi âniden indi.
Bahçedeki yeşil parladı, yasemin başını eğdi. Dalgalar rıhtımda, kaya arasında boy vermiş incir ağacını tuzladı. Caddede ıslak bir motor sesi üstüme maziyi sıçrattı...

***

Bu şehrin sokaklarında avare ve evsiz dolaştığım zamanlardı...
Hafif "kontak" bir arkadaşım vardı, şiir yazardı. Açlığa tahammülsüz biriydi, karnı acıkınca bizim sokak âdabımızda yapılmayacak şeyi yapar, ondan bundan yemek ısmarlamasını isterdi. Biz de onu aramızdan kovardık. Ama o peşimizi bırakmazdı. Sonraki yıllarda tam sıyırdı, ihtiras denizinde kendini kaybetti, abuk sabuk hayatlarda kayboldu gitti.
Ona kızmamızın nedeni kıt kanaat geçinmeyi düstur edinmemizdi. Bohem bir hayatı oynuyorduk ama dervişane bir ahlâkımız da vardı. Az yiyor, az uyuyor, "sistemin" kenarında yaşamayı bir onur sayıyor fakat çok konuşuyorduk!
Öyle denir, az bilen çok konuşur...
O şair arkadaşım bizim grubu anlatan "Seçkin ve Serseri" başlığında bir şiir yazmıştı. Bugün internette sağa sola bakınırken önüme "Ayyar" kelimesi çıktı. Şöyle bir tanıma rastladım:
Arapça bir kelime olan "ayyar" sözlükte, "çok gezip dolaşan, zeki, kurnaz, gözü pek ve atılgan kimse" anlamlarına gelmekte. Ayyarlar, özellikle Horasan Melâmiliğine bağlı zümrelerle olan münasebetleri sebebiyle, mürüvvet ve fütüvvet ehli için kullanılan fityan (mert, cömert, ahi) tâbiri ile de anılmışlardır. Müspet mânâda, daha çok meddah hikâyelerinde halk kahramanı olarak geçen ayyar, bazı kaynaklarda civanmert, doğru sözlü, iyilik sever, maharetli, sufiyâne hayat süren bir topluluk da denmiş...
Tabii "Ayyar" kelimesinin kolesterol varyemezi tiplerce, "serseri ayol, başıbozuk işte!" şeklinde kullanıldığını da belirtmeli...

***

İstanbul'un ve de Necip Fazıl'ın kaldırımlarında derbeder ama dibine kadar özgür bir gölgeyi kovalarken kendi medeniyetimize o denli kör olmasaydık AYYAR diye bir şiir yazardık diye düşündüm. Çok da yakışırdı o hırpani ve de kırık filozof hâllerimize. Çünkü çantamızda kitaplarla gezerdik, ağır entel ve elbette ki tuzu kuru abilerin masasına oturup bütün mezelerini silip süpürür, karnımız doyunca da tartar konuşur, herkesi bîtap düşürürdük. Cepte para yoktu ama deli bir yaşam sevinci vardı ayyarlığımızda...
Herkesin daha fazla konfora, afraya tafraya tepe üstü düştüğü şu zamanlarda, "ayyar" güzel iltifatmış, onu söylüyorum...

***

O yıllarda öyle delifişek dolanırken, hep bir sıkıntı yoklardı fakat bizi. Damperli bir kamyon sanki göğsümüzde! Sohbetlerden bir tatminsizlik ile kalkar, bir eksiklik hissi canımızı yakar, gider köprü altında ya da denize bakan Cihangir merdivenlerinde oturur, batan güneşe bakar, kalabalıktan kaçardık. Masalarına damladığımız ağır entelektüellerle kavga çıkarır ve illâ ki o mekânlardan metazori kovulurduk...
Bugünden o yıllara baktığımda o bıkkınlığı şimdi başka türlü anlıyorum. Bu şehrin gizi bilgelerinden Hasan Lütfi Şuşud söyle diyor:
"Dervişlik tabiatıyla doğmuş her insan genç yaşlarında vücut bîzarlığı denilen bezginliği, usanmışlığı yaşar. Çıkmaz sokaklarda yürüyen ve topluma uyum sağlayamayan bu ilahi (tabiatlı) kişiler, varlık komasından uzak dururlar. Zamanı geldiğinde doğru öğretmenle karşılaşırlar ve Hiçlik Yolu'na yönelirler.
Onlar varlık zindanından kaçanlardır..."

***

Neyim ben, diye düşündüm. Bütün yaşadıklarımla topyekûn bir hengâme. Peki yazar ne demek, kaç gram idrak vardır o zât-ı muhteremde? Yazar, şairden bir gömlek aşağı mı yukarı mı? Bence en üst makam deli-velininki. Molla Cünun diyor ona Galip Dede. Yunus Baba, Bülbül Kasidesinde, "Bilirim âşıksın güle, Cünunun var gayet serde," demiş. Cünun (Delilik) yoksa serde, hepsi boş bir terane...
Yağmur diyorum, oraya da kulak vermeli. Yağmurun sesi hırçın bir ermiş, açıyor yaralarımızı. Yara dediğin ışığın girdiği yer aslında bünyeye. Yaralara ihtimam göstermeli bence.
Ve edebince delirmeli.
Mesela bir ıslık olmalı Ayasofya'da ya da sınır tanımaz, fırtınalı bir melodi...

Meraklısına:
Duydum, o şair kardeşim vefat etmiş. Allah taksiratını affetsin. Rahmetiyle muamele etsin inşallah.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA