Siyaset bir kez daha "kayyum" meselesiyle çalkalanıyor. Başta CHP olmak üzere muhalefet cenahı da sanki büyük bir fırsat yakalamış gibi bu mesele üzerinden demokrasi havarisi kesilerek yeri göğü inletiyor. Oysa bu sonuç hiç şaşırtıcı değil. DEM de Kandil de bunu bekliyordu. Çünkü adamlar bu sonuca göre belediye başkanlarını belirledi.
Bunu CHP yönetiminin ve başta İmamoğlu olmak üzere DEM oylarıyla seçilen belediye başkanlarının bilmiyor olması mümkün değil.
Biliyorlar tabii, bilmez olurlar mı? Oyun birlikte kuruldu. Birlikte sivil siyasetin içine şiddet zehrini akıttılar. Sadece bu köşede defalarca yapılan uyarılar bile "uyanmak" için yeterdi.
Tarih 25 Ocak 2024. Bu köşede "DEM'i şaşırtan Başak Demirtaş çıkışı" başlıkla yazıda, Diyarbakır'dan Batman'a bölgede bütün belediye başkanlarının örgütle ilişkili isimlerden zorla seçildiğini yazmış ve bir Diyarbakırlının şu sözlerini aktarmıştım:
"DEM yönetimi veya DEM'i yönetenler sanki 'kayyum' atansın diye özel çaba harcıyor. Makul siyaset yapmak isteyenler değil, sorun çıkaracak isimler tercih ediliyor. Mesela çok bilinen makul bir isim Nimetullah Erdoğmuş ciddiye bile alınmadı."
Peki neden böyle bir yöntem tercih ediliyor?
"Herkesin kabul edeceği makul adaylar konmuyor ki devletle problem devam etsin. Bir anlamda DEM, kayyum siyasetinden besleniyor. CHP'yle işbirliği siyasetinin arka planında da böyle bir akıl var. Bu yüzden İstanbul veya İzmir gibi yerlerde ısrarla bazı belediyeler isteniyor. Böylece 'kayyum siyaseti' CHP üzerinden büyükşehirlere taşınacak ve örgüt CHP'yi de işin içine katarak cephesini genişletecek."
Bugün olanlar tam da bu söylenenleri doğruluyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, Batı'nın yeni nesil distribütörü olmaya hevesli İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun DEM'le ilişkili isimlere sahip çıkmaları, halkı sokağa çağırmaları o siyasete esir düştüklerinin göstergesi. Allah'tan "Milli CHP'liler" bu tuzağa düşmedi ki Esenyurt mitingi fiyaskoyla noktalandı.
Bir örnek de 11 Mart 2024 tarihli "DEM, CHP'ye rota çiziyor" başlıklı yazımdan vereyim. O yazıda CHP ve aydınlarının PKK-DEM ilişkisini sorun etmediklerine değinmiş ve şöyle demiştim:
"Yaptıklarının yanlış olduğunu, sivil siyaseti zehirlediğini onlar da biliyor. Ama DEM oylarına ihtiyaçları var, bu yüzden yeni nesil siyasetçi Ekrem İmamoğlu dâhil hepsi oportünist bir siyaset izliyor ve susuyorlar. Kurucu parti CHP, DEM'i değiştireceğine DEM, CHP'yi değiştiriyor."
Tablo açık değil mi? Onlar da biliyor, devlet de onların bildiğini ve daha fazlasını biliyor. Bugün artık gelinen bu noktada, Türkiye'nin kirli oyunlara, şiddetle sonuç almaya, sivil siyasetin zehirlenmesine tahammülü yok ve buna bir son vermek zorunda. Başkan Erdoğan'ın ısrarla iç cephe vurgusu, ardından "Türk Kürt'süz, Kürt de Türk'süz yaşayamaz" gibi sınır ötesini de aşan yaklaşımı ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin çıtayı en yükseğe koyup Öcalan'a terörü bitirme çağrısı, sığ siyasetçilerin ağızlarına sakız ettikleri kadar basit değil ve bir siyasi hazırlığı işaret ediyor. Görünen o ki, artık siyasetin içinde şiddet eksenli hiçbir aktöre izin verilmeyecek. Çözüm süreçleriyle kıyaslanmayacak yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bunu CHP ve DEM ne kadar görür bilemem ama siyasi irade onların da önünü açacak "Terörsüz Türkiye" konusunda kararlı.
ABD seçimleri sonrası bölgede olağanüstü şeylerin yaşanması şaşırtıcı olmayacak.